18 Mart 2012 Pazar

FUTBOLUN BÜYÜSÜ


Şu anda oturduğum eve 6 ay önce taşındım. 4 tane birbirine bitişik 7 katlı binalardan oluşan bir site burası. Yanımdaki dairede kim oturuyor bilmiyorum. Çünkü onların girişleri diğer binadan. Apartmanda daha önceki yazılarımdan birinde yazdığım gibi sadece alt kattaki komşumdan akşamları piyano sesi duyuyorum ama rahatsızlık bir yana zevkle dinliyoruz. 
Yan daireden şimdiye kadar en ufak bir ses, gürültü duymadım. Ta ki dün geceye kadar. Dün gece Fenerbahçe - Galatasaray derbisi vardı. Maç çok çekişmeli geçiyordu, yan daireden önce bir kadının çığlığı duyuldu, ardından adamın bağırışları. Daha önceki evimde sürekli kavga sesi duyduğum üst komşu deneyimlerimden olsa gerek birden panik oldum. Baktım  sesler kavga sesi gibi değil. Bunlar resmen maça seviniyorlar şaşkınlık içinde kaldım.
Acaba yüzlerce  insanı çığlık çığlığa bağırtabilecek, ağlatabilecek, hırslandırıp isyan ettirecek, nefret ettirecek, aşkla sevdirecek başka ne gibi bir etkinlik olabilir bilmiyorum. 6 aydır sesleri çıkmayan insanlar nasıl birdenbire bu denli heyecanlanabiliyorlar.
Bu arada maçı Twitter'dan takip  ettim. İnsanlar hem maçı izleyip hemde anında nasıl yazıyorlar anlayamıyorum. Bu becerilerini keşke başka şeylerde de değerlendirebilseler.
Futbolun büyüsü bu olsa gerek.
Kadın erkek, çoluk çocuk bu kadar futbolla haşır neşir olurken, rahmetli Mükerrem halam geldi aklıma. Siyah beyaz televizyonların olduğu zamanlardı. Ailece İngiltere ile ispanya maçını isliyoruz. Sanmayın ki annem, halam, babaannem maça bayılıyor. O zamanlar tek bir kanal var, siyah beyaz televizyon 12'de kapanana kadar ne varsa izliyoruz. Her neyse maç başladı. Televizyon renkli olmadığı için izleyiciler karıştırmasın diye takımlardan biri çizgili forma giymiş, diğeri beyaz. Rahmetli halam bir süre maçı seyrettikten sonra siyah çorap, siyah formasının üzerinde beyaz yakasıyla koşturan hakemi işaret ederek şöyle dedi;
"O adamlar topun peşinde koşuyorlar anladım da ağzında düdükle sağa sola koşan öğrencinin ne işi var orada?"


2 yorum:

Uyuşuk Hayalperest dedi ki...

Bende, bazen hayret, bazen dehşet, bazende gülerek izliyorum o insanları. Mesela nasıl bir mantıktır bir bilete, sadece koşturan bikaç kişiyi görmek için 600 lira vermek. Bunu anlamıyorum. Anlamamda mümkün değil sanki.

selma dedi ki...

Şimdiye kadar hiç bir futbol maçına gitmediğim için sevenlerin nasıl bir mantık yürüttüklerini bilemeyeceğim ama, kulüplerinin her hafta deplasmanlarını bile kaçırmayan insanların geçerli bir izahları vardır sanırım..:)