24 Nisan 2011 Pazar

BAYKUŞ


Bizi otogara götüren servis şoförü otogara gidecek olan otobüs firmasının başka bir şoförü ile yol boyunca muhabbet etti. Sadece muhabbet etse iyi ikazlara rağmen iki tane sigara içti. Önde oturanlara rahatsız olduysanız arkaya geçin dedi.
Arabanın gürültüsünden yüksek sesle konuşmaları gerektiği için bütün muhabbeti dinlemek zorunda kaldık. Arabayı kullanan şoför fazla konuşmadı fakat diğeri yol boyunca susmadı.
Uzun yıllar tır şoförlüğü yapmış anılarını anlatıyor.
"Bulgaristan'dan geçiyorum. Gecenin bir vakti çeşme başında durdum. Diğer arkadaş arkada uyuyor. Ben de çaydanlığa çeşmeden su doldurmak için arabadan indim. Etraf ağaçlık. Tam su dolduruyorum arkama pat diye bir şey düştü. Korkudan çaydanlığı fırlattığım gibi kamyona koştum ve kapıları kilitledim. Sonra farların ışığında yerde yaralı bir baykuş gördüm. Namussuz ödümü patlattı. Taşladım kovdum oradan."
Ormanın içinde bir çeşme başında baykuşların olma ihtimalinin bulunduğu bir saatte yaralı baykuş onu korkuttu diye taşlamış iyi mi?
Eee sen de baykuşu korkutmuşsun. Onun seni taşlama şansı da yok.
Allah iyiliğini versin. Bir de anlatıyor.
Köpekleri kısırlaştıracağım diye insanlık dışı muameleye maruz bırakan veterineri hatırlarsınız.
Kurban bayramında sözde sevap işleyeceğiz. İşinin ehli olmayan insanların elinde kesilen hayvanların görüntüsü herkesi dehşete düşürür.
Birkaç yıl önce ağaçta kalan kediyi kurtarmak için kediye taş atan kocaman adamlar hatırlıyorum.  Kedi ne yapsın. Aşağıya inemiyor, yukarıda da taş yiyor.
Adam korktu diye yaralı baykuşu taşlamış. Aynı zihniyetin sonucu.
Babaannemin bir sözü vardı. Kendi mi uydurmuştu yoksa bir yerlerden mi duymuştu bilemeyeceğim.
"Sevap istersen vur yılanı, cennet istersen kıyma hiç bir canı."

Hiç yorum yok: