24 Nisan 2013 Çarşamba

Her Zaman Okuduğunuz Hürriyet'i Şimdi İzleyin



Hürriyet TV şimdi yayında.

Hürriyet TV’yi ziyaret edenler, aradıkları her şeyi artık tek tıkla seyredebilecekler. Hürriyet TV, zengin haber içeriğinin yanı sıra konusunda uzman isimlerle gerçekleştirdiği programlarla da dopdolu.

Hürriyet TV’de Berza Şimşek’ten günün mutlaka görülmesi gereken haberlerini izleyip usta gazeteci Sedat Ergin’den haftanın yorumunu alabilirsiniz. Üstelik gündemin özetini, Metehan Demir, 3 dakikada sizin için yorumluyor.

Burcunuzdaki yeni gelişmeleri merak ettiğinizde ise Susan Miller ile yıldızlara bakabilir, Sebla Kutsal ile dilediğiniz zaman, kültür ve sanat dünyasında keyifli bir yolculuğa çıkabilirsiniz.

Uğur Cebeci ise sivil havacılığın geldiği son noktayı size Kokpit’ten anlatıyor.

Magazinden spora, eğlenceden ekonomiye hepsi ve daha fazlası, sürekli güncellenen Hürriyet TV’de sizi bekliyor.

Bir bumads advertorial içeriğidir.

21 Nisan 2013 Pazar

PUG


Köpeğin de modası olur muymuş,  demeyin valla oluyormuş meğerse.
Benim ortanca mercimek söyleyene kadar dikkatimi çekmemişti. O söyledikten sonra   çevrede ne çok bu köpekten varmış  şaştım kaldım doğrusu. 
T-Shirtlerin üzerinde, dergilerde, internette, hatta yollarda sahiplerinin yanında dünyanın bütün yükünü çekiyormuş bir yüz ifadesiyle dolaşıyorlar.

Pug'lar kesinlikle güzel köpekler değil, öğle ağızları açık, kulaklarını sevimli sevimli sallayan bir halleri de yok. Hatta yüzleri o kadar üzüntülü duruyor ki sanırsınız evde işkence görüyor, ya da aç bırakılıyor. 
Suratına yumruk yemiş de düzleşmiş gibi durduğu için sahibinin; "Valla ben vurmadım, bunun cinsi böyle" diyerek kendisini savunmak zorunda kalması da cabası. Bir de patlak gözleri var ki her an yerinden düşecekmiş gibi duruyor.

Onların bu bu hallerini sevimli kılmak için olsa gerek sahipleri süslü bir şeyler giydirip resimlerini çekiyor.

Milattan öce 400 yıllarında Çin hükümdarlarının kucaklarında taşımaları için yetiştirilen Pug'lar daha sonra Avrupa'ya getirilmiş. Napolyon'un evlenmeden önce Josephine'e Pug'lar aracılığı ile mektup yolladığı söylenir. 

Uzakdoğu kökenli Pug'lar şu sıralar Avrupa'da zenginlerin yeni oyuncağı durumundaymış. Moda olduğu dönemde çocukların ve gençlerin ısrarıyla bir çok  eve Dalmaçyalı yavruları alındı. Sonra biraz büyüyünce sokaklara salındılar.
Umalım da bizim ülkemizde Dalmaçyalıların başına gelen bunların da başına gelmez.



19 Nisan 2013 Cuma

NİHAT SIRDAR


Lütfi Kırdar gibi değil mi?
Önce Best FM'de sonra Alem FM'de program yapmış radyocu. Çalıştığım dönemde sabahları işe giderken dinlerdim. Bazen de işten erken çıktıysam programına denk gelirdim. Özellikle şoförlerin dinlediğini düşünmeme sebep olan radyocuydu kendisi. Çünkü; "Benzin fiyatlarını protesto etmek için selektörlerimizi açıp kapatalım." dediğinde akan trafikte selektörlerini açıp kapatan şoförlere rastlardım. 
Ona helyum gazı alıp sesi incelenler gibi bir sesle eşlik eden Sivrisinek pek hoşuma gitmese de araba kullanırken dinlediğim bir radyocuydu kendisi. Ama hepsi bu kadar. 
İki gün önce sevgili arkadaşım Neslihan aradı. Semtimizdeki Kültür merkezinde Nihat Sırdar'ın gösterisi olduğunu  söyledi. Başlarda pek istekli değildiysem de kızlarla bir yere gitmek zevklidir diye onlara katıldım. 
İyi ki de katılmışım..

Yaklaşık bin kişilik salon tıklım tıklım doluydu. Muhalif kişiliği ile tanıdığımız bir adamın gösterisine  ortalarda dikkati çeken bir reklam olmadan  bir semtten bu kadar çok kişi geldiğine göre bizim Belediye seçimlerinde karşı partiye kimler oy verdi de Belediye Başkanlığını onlar kazandı diye düşünmeden edemedim.
Her neyse; Gösteri başlamadan önce salonda çalan müzikler nasıl bir şıkırdak, neşeli sormayın. Son olarak "Ankara'nın Bağları" çalmaya başladığında millet artık iyice pamuk gibi olmuşken Nihat Sırdar sahneye oynayarak çıktı. Bu düşünce kimden çıktıysa bravo doğrusu. Zaten ilk baştan seyirciyi avucuna aldı.
Şimdi burada es verip küçük ama benim için utanılacak bir şeyi söylemem lazım. Biletleri ben aldım, biletin üzerindeki tarihe, saate baktım, Yazıları okudum ve oyunun adını "Bütün Kızlar Toplandık." olarak gördüm. (Biz kız kıza gittik ya ondan olsa gerek diye kendimi avutayım.)
Adam sahnenin ortasındaki sandalyeye oturdu ve şöyle dedi; "Bütün KAZLAR toplandık diyoruz, kaz gibi yolunuyoruz ama kazları yolmak o kadar kolay bir şey de değildir...."
Kendi kendime nasıl rezil oldum anlatamam. Benim kadar okuyan biri bu yanlışı yapar mı?
..
Nihat Sırdar Ata Demirer değil, Cem Yılmaz hiç değil. Zaten onların tarzında bir anlatımı da yok. Sosyal medyada sıkça paylaşılan videolar ve resimlerden yola çıkarak yurdum insanını anlatıyor. Hepimiz zaten bunları biliyoruz ama yüzlerce kişiyle aynı anda seyretmek ve komik yorumları dinlemek farklı oldu. 
Sivri dili nedeniyle Belediye Başkanları, Bakanlar, Emniyet müdürleri tarafından defalarca mahkemeye verilmiş.
Gösterisinin bir bölümünde ilk kez Savcı'ya ifade vermeye gidişini anlatıyor.
"İfade vermeye gitmeden önce babam tembih etti. Güzel bir takım giy, Savcı sana ne sorarsa düzgünce anlat.
Savcının odasına girdim.
Savcı; Otur evladım dedi. Sandalyenin köşesine kıvrıldım.
O sırada arkamda mikrofon olsa Bakırköy adliyesindeki bütün Yusuflar odaya gelecek.
Savcı sordu; Belediye Başkanına yavşak demişsin.
Bendeki cevap şu; Özür dilerim abi..."

Japonya'da bir ara kaniş cinsi köpekler moda olmuş. Zengin kadınlar ellerinde kanişlerle geziyorlar. Ama kanişler bitip  karaborsaya düşünce bir firma Avustralya'dan kaniş ithal etmiş. Satın alan kadınlara bu ithal kanişlerin hemen havlamadığını önce meee! diye ses çıkartıp bir kaç ay sonra havladıklarını söylemişler. Ülkede pek bulunmadığı için kuzunun ne olduğunu bilmeyen kadınlar kaniş seklinde kırpılmış kuzulardan dolayı dolandırıldıklarını geç anlamışlar. Bir kaç ay sonra yüzlerce kadın polise şikayete gitmiş. Şirketin Japonya'daki kolu kapatılmış. Avustralya'daki merkezi mahkemeye verilmiş. Peki Avustralya'daki merkezin başında kim varmış dersiniz?
Tabi ki Türk.. 
Tahtakale'de  esnaf bir arkadaşıma bu olayı anlattım. "O da bir şey mi?" dedi. "Şuraya bak?" 
Dediği yere baktım. Köşede  tezgahta sarı yuvarlak bir şeyler var. Öndeki yazıda Pikachu 15 lira yazıyor. Allah Allah bu Pokemon çizgi film kahramanı değil mi? derken satılan şeyler canlı, kımıldıyor.
Adam üşenmemiş Hamster'ı  gıda boyası ile sarıya boyamış, bir gözünün etrafını da siyah kalemle çizmiş, Pikachu diye satıyor iyi mi?
 Bizim insanımız yaratıcıdır.
...
Gösterinin hepsini anlatmayayım. Fırsatını bulursanız gitmenizi tavsiye ediyorum. Oyun bitiminde çalan "Ankara'nın Bağları, Büklüm Büklüm yolları." şarkısıyla evinize neşe içinde dönebilirsiniz.


12 Nisan 2013 Cuma

The Beetle. Yeniden yepyeni.


O, yıllar boyunca yüzünden hiç eksik etmediği kocaman gülümsemesiyle kalpleri fethetti. Ama şimdi bize farklı bir yüzünü gösteriyor. Çekici hatları ve sportif duruşuyla herkesin aşık olabileceği, seksi, güçlü ve etkileyici bir yüz.

21.yüzyıla özel Beetle karşınızda.

Yıllar önce milyonların ayağını yerden kesti.
Şimdi nefesleri kesiyor.

Beetle yollara ilk çıktığında yakıt tasarrufunda devrim yaratmış ve herkesin ulaşabileceği bir hareket özgürlüğü getirmişti. Sonra yakıt tasarrufuyla performansı bir arada sunan TSI ve TDI motorlar geldi ve bu, yakıt veriminde yeni bir dönüm noktası oldu.

İşte bu motorlar sayesinde, günümüzde sürüş keyfinden ödün vermeden tasarruflu bir şekilde araç kullanmak mümkün. Tıpkı Beetle’da olduğu gibi... Yeni Beetle’ın motorlarının gücüne ve DSG şanzımanın sunduğu sürüş keyfine karşı koymak çok zor. Yolda ona yetişmek isteyenlerin işi, daha da zor.

The Beetle 1,2 lt TSI 105 PS, 1,4 lt TSI 160 PS benzinli ve 1,6 lt TDI 105 PS tiptronik DSG motor seçenekleriyle sürüş keyfini doruğa çıkarıyor.


Şimdi daha sert görünüyor.
Ama her zamankinden daha eğlenceli.

21.yüzyılın Beetle’ı, navigasyon-radyo ve eğlence sistemleriyle Beetle ruhundaki eğlenceyi dışa vuruyor. Renkli dokunmatik ekranı, 30 GB dahili hafızası, harici ses girişi ve SD kart yuvasıyla eğlencenizi her yere yanınızda taşımanıza olanak tanıyor. Üstelik mobil telefon hazırlığı, Türkçe dil seçenekli navigasyonu ve bluetooth gibi özellikleriyle yolculuklar hiç olmadığı kadar keyifli.



Dışına yansıyan, içinin güzelliği.
Beetle’ın sıradışı tasarımı, yalnızca dış görünüşüyle sınırlı değil. Beetle ruhu, içeride de kendini hissettiriyor. Çift bölgeli tam otomatik klima sistemi klimatronik, çok fonksiyonlu deri direksiyon simidi, şık bir krom çıtayla süslenmiş gösterge paneli ve alımlı deri döşemeleri, ambiyans aydınlatması ve daha pek çok ayrıntı, iç mekanın diğer şık ve işlevsel ögeleri.

21.yüzyılın Beetle’ı ile tanışmak ve onu yakından görmek istiyorsanız sizi Volkswagen Yetkili Satıcılarına bekliyoruz.

http://tr.beetle.com/tr/tr/home



Bir bumads advertorial içeriğidir.

7 Nisan 2013 Pazar

BEŞİKTAŞ'TA HAFTASONU, PANDO' DA KAHVALTI


Sakin olsun diye şehrin dışındaki yerleşim yerlerinde otura otura İstanbul'da oturduğumu unutuyorum bazen. Anca işim düştüğünde veya kızıma gittiğimde "Sahi burası İstanbul'du." diyorum. 
Cumartesi günü Beşiktaş'ta oturan kızımın yanına gittim. Anne- kız günü geçirelim istedik. Beşiktaş meydanına çok yakın bir yerde oturduğu için cıvıl cıvıl gençlerin arasında insan kendini daha dinamik hissediyor. 
Önce bir şeyler atıştırıp akşama doğru Beşiktaş Starbucks Kafe'de uzun bir masaya yerleştik. Masanın etrafında ders yapan gençler vardı. Biz de kızımla birlikte elimizde kahvelerimizle kitaplarımızı ve bilgisayarımızı açtık. Kızım bilgisayarda biraz çalıştı, ben de test çözdüm. Geç vakte kadar oyalandık. Akşam eve döndük. Pazar sabahı kızım için erken, benim için oldukça geç bir saatte dışarıya çıktık. 
Beşiktaş'ta kahvaltı yapılacak bir sürü yer var. İçeride ve dışarıda masalar, masalarda çeşit çeşit kahvaltılıklar...

Geçen hafta ablamla Beşiktaş'a gittiğimizde sevgili arkadaşım Dörtgöz Teletabi  "Pando" diye bir yerden bahsetmişti. Bal ve kaymağı ile meşhur kahvaltı yeri olduğunu söylemişti ama öğleden sonra orada olduğumuz için gitmemiştik. 
Kızımla birlikte o yeri bulduk. Beşiktaş çarşısında balık pazarını geçince mavi kapısı çerçevesi olan, bakkal dükkanını andıran küçücük bir yer. İçeride yaklaşık beş masa var, dışarıda kuyruk...
Önümüzde iki genç bekliyordu, biz de arkalarında bekledik. Bu arada bir çok kişi geliyor ve kalabalık diye geri dönüyor. Camekandan içeriye bakınca yaşlıca bir teyzenin kocaman bir tencerede süt kaynattığını, kepçe ile bardaklara koyup sıcak sıcak servis ettiğini görüyorsunuz. Çocukluğumda babaannemin sağdığı elimizde büyüyen ineğimiz "Beyaz kulağın" sütlerinin kaynatılması geldi aklıma. Yaşlı teyze bir yandan da küçük tabaklara kaymak koyup üzerlerine bal döküyordu. 

Nihayet sıra bize geldi. Teyzenin kocası olduğunu tahmin ettiğim yaşlı bir amca bizi içeriye buyur etti. Aslında pek buyur etti de denemez. Belediyenin bedava erzak dağıttığı depoda asayişi sağlayan zabıta daha güler yüzlü olabilir. Varın Pando amcanın suratını siz tahmin edin. İçeride karı kocanın haricinde gençten üç kız daha çalışıyor. İkisi mutfakta biri servise yardım ediyor. Yaşlıların tersine üçü de güler yüzlü. 
Çok eski küçücük bir mekan. Masalar mermer, bazıları iki, bazıları dört kişilik. Biz mutfağın hemen yanındaki en dip masaya geçtik. Arkamızda kapısı olmayan mutfakta mis gibi yağda yumurta kokusu geliyor. Tam yanımızda en az 30 senelik sanayi tipi bir buzdolabı ve yine aynı yıllardan kalma ev tipi buzdolabı. Bir tabakta iki parça peynir, 5 zeytin, bir kaç tane domates ve salatalık. Küçük bir tabakta kaymak ve üzerine gezdirilmiş süzme bal. Tavada sucuklu yumurta.

Çok mu açtım yoksa hakikaten bu kadar lezzetli miydi yemekler anlayabilmiş değilim. Tavadaki yumurtayı ekmekle sıyırdığımı fark ettiğimde hiç pişmanlık duymadım. Kızımla birbirimize bakarak karar verdik; Bir tava daha yumurta yenecek..
Arkama yaslanıp çayımdan son yudumu alırken duvarda küçük bir Türk bayrağı dikkatimi çekti.. 
Bayrak kirlenmesin diye üzerine şeffaf poşet geçirmiş yaşlı çift. Duyarlılıkları çok hoşuma gitti. Bu kadar eski püskü bir mekanda temiz kalması için uğraşılan Türk bayrağı...
Kaymakçı Pando'dan çıkarken ne zaman bal yesem çektiğim mide ağrılarını hatırlayarak panik oldum.
Hayret ilk kez yediğim bir bal midemi rahatsız etmedi....

2 Nisan 2013 Salı

Sanat Küçük Kalplere Dokunuyor



Sanat, tıp ve iş dünyası, kalp hastası çocuklar için el ele veriyor. Ünlü ressam Renée Niklan’ın 17 eseri, 10-14 Nisan tarihlerinde Ekavart Gallery’de sergileniyor. Ekavart Gallery nerede diyenlere, işte adres:  The Ritz-Carlton Hotel, Süzer Plaza, No: 15, Gümüşsuyu-İstanbul. Sergi, çarşamba-cuma günleri 11.00-18.30, cumartesi günü ise 12.00-18.30 saatleri arasında gezilebilir.

Bu serginin diğerlerinden farkı ne derseniz, salt bir resim sergisi olmanın ötesinde bir kurumsal sosyal sorumluluk projesi niteliği taşıdığını söyleyebiliriz. Sergideki eserlerin satışından elde edilecek gelirin tamamı, gelişmekte olan ülkelerde doğuştan ya da sonradan kalp hastası olan çocukların tedavi edilmesi için kullanılacak. Tedavileri, bu işe gönül vermiş bir avuç tıp insanının kurduğu Herkes İçin Kalp Derneği (www.cptg.ch) gerçekleştirecek. Dernek, modern tıbbın sunduğu olanaklardan yararlanamayan bu çocukların İsviçre’de ya da kendi ülkelerinde ücretsiz tedavi olmalarını sağlıyor.

Ne yazık ki, gelişmekte olan ülkelerde her yıl yaklaşık 2 milyon çocuk kalp bozukluklarıyla doğuyor ve bu çocukların yarısı maddi kaynak veya sağlık sektöründeki insan kaynağı yetersizliği nedeniyle ilk iki yıl içinde yaşamını yitiriyor. Bu ülkelerde açık kalp ameliyatı olmayı bekleyen çocukların sayısı ise 8 milyonu buluyor.

Herkes İçin Kalp Derneği’nin kurucusu Ord. Prof. Dr. Afksendiyos Kalangos. Kalangos, iki kez Nobel Tıp Ödülü’ne aday gösterilmiş bir kalp cerrahı. Bu alanda 14 ayrı teknik geliştirmiş. Son 100 yılın en iyi cerrahlarından biri olarak tanınıyor. Ayrıca, dünyanın en prestijli tıp ödüllerinden Fransız Tıp Akademisi Ödülü’ne sahip.

Sergi, Alvimedica’nın sponsorluğunda gerçekleştirilecek. Alvimedica Yönetim Kurulu Üyesi Leyla Alaton, hayır amaçlı bu tür etkinliklere özel önem veriyor ve Herkes İçin Kalp Derneği’ni yürekten destekliyor.

Niklan’ın mutluluk, umut ve sevgi mesajları içeren eserlerinden oluşan  “Sanat Küçük Kalplere Dokunuyor” temalı sergisini mutlaka görün. Gidemem diyorsanız, sergiyi Türkiye’nin ilk online sanat televizyonu www.ekavart.tv’de de izleyebilirsiniz. Resimler, yüreğinizi ısıtacak…

Hem dernek hem de sergi hakkında şuradan bilgi alabilirsiniz: http://alvimedica.com/hearts-for-all/tr/

Bir bumads sosyal sorumluluk içeriğidir.

1 Nisan 2013 Pazartesi

İLK ÜÇ...


Neslihan aradı;
"İlk üç içinde yoksun."
Dördüncüyüm." dedim gülüştük.
Dile kolay tam otuz yıl sonra Üniversite sınavlarına tekrar giriyorum. İki ay önce birden aklıma esti. O sırada Sapanca'daydım. YGS Başvurularının bitmesine bir gün kalmış. Sapanca Lisesine giderek başvuracağım. İçeride bir sürü öğrenci işlemlerini yaparken müdür yardımcısı hanım beni veli zannederek; "Buyrun." dedi. 
"Yok ben veli değilim öğrenci olacağım, sıramı bekleyeyim." diyerek itiraz ettim ama çocuklar hemen yer verdiler. Elimde başvuru kağıdımla okuldan çıktığımda karla karışık bir yağmur yağıyordu Sapanca sokaklarına. Bende tarifsiz bir heyecan...

Mercimeğin (Ortanca kızım) geçen yıl aldırdığı ve bazılarının kapağını bile açmadığı test kitapları ile başladım çalışmaya. Kendimce beni sıkmayacak, evdekileri de ihmal etmeyecek bir program hazırladım. Akşamları iki saat, sabahları bir saat..
YGS sınavı günü büyük kızım Beşiktaş'tan geldi. Hep birlikte sınava götüreceklermiş. Allah bilir sınava girişte "Kaydırma yapma, heyecanlanma, bilmediklerin konusunda oyalanıp zaman kaybetme" diyecek ve benim onlara yaptıklarımın intikamını alacaklar gibi görünüyor.
Sabah erkenden kızlar uyurken Beyefendi ile  evden kaçtık. Bir hafta öncesinden sınav yerimi gördüğümüz için keyifli keyifli gittik. Sınavın başlama saatine kadar arabada gazete okuyup bekledik. Sonra Beyefendiye veda edip kimliğim ve sınav giriş belgemle içeriye girdim. 
"Acaba gençlerin hakkını yiyor muyum?" diye bir suçluluk duygusu var içimde.

Sınav fena geçmedi, çıkarken büyük kızımın ağlayarak salondan çıktığını hatırladım. Nasıl bir baskı altında girdiyse aynı baskı ile çıkmıştı canım benim. Aslında oldukça başarılı bir çocuktu ve ikinci tercihi olan Hukuk Fakültesini kazandı. 
Dışarıda Beyefendi gülerek bekliyordu beni. Sağ olsun bu süreçte bana destek oldu. "Ne işin var bu yaştan sonra?" demedi. 
..
Bir kaç gün önce  Mercimek  apandisit ameliyatı oldu. Onun koşuşturması içerisinde sınavı da sonuçlarını da unutmuşum. Mercimek yattığı yerden seslendi;
"Sınav sonuçları açıklanmış."  
..
İkinci aşamaya girmeye hak kazanmışım. Aldığım puan da fena  sayılmaz hani.
Öğrenci mi olacağım ne?