27 Nisan 2011 Çarşamba

İNANÇ


Eskiden bir haber duyduğumda sözün altına üstüne bakmaz inanma ihtimalim çok olurdu.
- Ünlü iş adamının gayrimeşru çocuğu varmış.
- Falanca şarkıcı politikayla uğraşan bir adamın sevgilisiymiş.
- Kolanın içine kattıkları gizli karışım aslında bir kurtmuş.
- Margarinlerin içine sümüklü böcek koyuyorlarmış.
Buna benzer saçma sapan sözleri fazla sorgulamaz inanma eğilimi gösterirdim. Son yıllarda inancımı mı kaybettim bilmiyorum ama deyim yerindeyse "Öküzün altında buzağı arıyorum."
Biri kafama yatmayan bir şey mi söyledi? Dinliyorum ama pek fazla da yorum yapmıyorum. Sonra eve gelip başlıyorum araştırmaya.
Geçtiğimiz günlerden birinde arkadaşım spor markası Nike'ın ambleminin insanın kalça kemiğinden esinlenerek yapıldığını söyledi. Ben ise firmanın adını "Nike" tanrısından aldığını ve logonun da "Nike" tanrısının  kanatlarından esinlenerek bir üniversite öğrencisine 30 dolara yaptırdıklarını hatırlıyorum. Ama bunu arkadaşıma söylemedim. Eve gelip araştırdım. Sahiden de hatırladığım gibiymiş.

İyi de bu kadar mesai bana ne kazandırdı. Nike'tan bedava ayakkabı almadım. Biri "Bravo" demedi. Sadece ben emin oldum ama bu duruma üzüldüm. İnanmak insanı rahatlatıyor. Benim durumum rahatsız edici göründü gözüme. Sürekli bir şeyler öğrenmek gibi yorucu bir ruh hali içindeyim. Sanki  az bir zamanım var. Yetişmem gereken bir yer var ve oraya giderken yapmam gereken ödevleri bitirememişim de arayı kapatmaya çalışıyor gibiyim. Sürekli okuyorum.. Okuyorum.
Kendime kızıp durumumu düzeltme niyetini taşırken yeni okumaya başladığım Aydın Boysan'ın "Haydi Dostlar" kitabında yazdığı bir cümle ile başa döndüm.
Şöyle diyor Aydın Boysan; "Okumayı hep sevdim. Çok kitap okudum. Tekrar dünyaya gelsen ne yapardın diye sorsalar, daha fazla okurdum derdim herhalde."
Adam 85 yaşını doldurmak üzere bunu söyleyebiliyorsa Allah izin verirde yaşarsam 30 yıldan fazla  okuma ihtimalim var.
İnanmak bazen tembellik anlamına da gelebiliyor. Ama inanmazsan nedenini de araştırmak ihtiyacı hissediyorsun. 
Kısaca kaldığım yerden devam...

Bu arada "Beyefendi" kütüphanemizdeki bazı kitaplara takmış vaziyette. Benden fırsat bulursa gözüne kestirdiği kitapları iç edecek. Kütüphanedeki kitapların yeri sürekli değişiyor. Alttaki kitaplar üstte, bir raftakiler başka bir rafta. Sanırım durum karmaşası yaratarak dikkatimi dağıtmaya çalışıyor.
Acaba bazı kitaplar gitti de  farkında değil miyim?
Şüpheliyim...

Hiç yorum yok: