19 Mart 2012 Pazartesi

BÜYÜKÇEKMECE'DE GÖZLEME VE ÇAY



Haftasonu Beyefendi ile birlikte Büyükçekmece sahiline gittik. Aslında niyetimiz çocuklarla birlikte güzel bir yerde yemek yemekti. Büyük kızım sabaha kadar ders çalıştığı için zombiye benzediğini söyleyerek yatmak istedi, ortanca kızım öğleye kadar dershanede olduğunu, öğleden sonra boş olacağını söyledi. Küçüğü söylememe gerek yok zaten. En müsait o gibi görünse de ablaları isteksiz diye anında yaz çizdi. Beyefendi Japon çizgi film karakterinin adını taktı oda; "Maruko"
Maruko bizimkinden biraz daha küçük bir kız çocuğu ama karakterini yazarken bizim kızı görmüşler diye düşünüyor insan.
Her neyse bizim Maruko gelmek istemeyince, hava da çok güzel olunca ikimiz çıkalım dedik. Büyükçekmece son zamanlarda çevre semtlerden kahvaltıya gelinen bir yer oldu. Sahil boyunca bir sürü kahvaltı mekanı var. Arkadaşlarımla bir kaç kez kahvaltıya geldiğim için biliyorum sadece hafta sonları değil haftanın her günü kahvaltı olanağı var. Fiyatlar  boğazdaki kahvaltıların yanında oldukça makul. Nihayet deniz aynı deniz.

Büyükçekmece'nin uzun bir sahil yürüyüş yolu var. Yol boyunca  son bir kaç yıldır her yerde gördüğümüz açık hava spor aletlerinde faydalanma imkanı var. Ayrıca  uzun yürüyüş yolunda yorulanların dinlenmesi için kenarlara çok sevimli banklar koymuşlar. Banklar fiberglastan yapılmış ve kitap şeklinde. Üzerlerinde Türk şairlerin şiirleri yazıyor.
Bizde biraz yürüdükten sonra kalabalıktan nispeten uzakta küçük yeşil kulübe ve 5-6 masadan oluşan gözlemecinin bahçesine girdik. Gittiğimizde bizden başka kimse yoktu. Altımızda yemyeşil çimler, önümüzde deniz, defterlerimizi çıkarttık. Gözleme ve çay eşliğinde ben yazımı yazdım, notlar tuttum, Beyefendi Japonca çalıştı. 
Ben bu sakin ve güzel ortam devam etsin diye dua ederken Allah; doğal olarak gözlemeci kadının dualarını kabul etti ve birden bütün masalar dolmaya başladı. Bununla kalsa iyi gelen bir sürü insan başka masaları tercih ederken,  iki çocuklu bir aile geldi yanımıza oturdu. Çocukları şikayet edeceğimi sanıyorsanız yanılıyorsunuz. 
Adam  bahçeden içeriye girerken bağıra çağıra elinde telefonla konuşuyordu ama o konuşma bir türlü bitmedi. Karşısındaki adam duydu mu bilmem ama bütün Büyükçekmece sahili adamı dinledi.( Tabi biraz abartı oldu.. Gözlemeciler diyeyim, adamın gürültüsünü siz tahmin edin.)
"Ha gözüm! Şimdi sen Mimaroba'dan gelmiyor musun? Alışveriş merkezini geç, geç.. Alt geçitten gel, camiyi de geç, Albatrosa gelmeden sola dön.  Ha evet o iki binanın arasından. Denizin içinde kocaman bir bina var, biz onun yemen yanındayız." yanındayız dediği bina oturduğumuz yerden silüet olarak görünüyor neredeyse. Ama tarif bu. Mimaroba ile Büyükçekmece arası nereden bakarsan 15 kilometre var. O kadar yolu dakika dakika tarif etti resmen.
Adam telefonu kapattı. Karısına dönüp şöyle dedi; "Evde yemekle uğraşacağımıza 4 liraya gözleme, iki de çay içseler evden daha ucuza gelir."
Beyefendi ile birbirimize bakıp gülümsedik. Önümüzde tam da onun söylediği şeyler vardı. Bir gözleme iki çay.
Çok mu cimriyiz ne?

1 yorum:

eymenerdogan dedi ki...

Yazınızı okurken birden Sapanca sahilini gözümde canlandırdım. Gözleme deseniz var, çay deseniz var, fiyatlarda aşağı yukarı aynı. Hem Büyükçekmece'de var mı bilmiyorum fakat bizim mısırımız da var. Belki denizimiz yok ama bir boy küçüğü gölümüz var. İstanbul'un içinde sanırım bir Sapanca varmış :)