19 Nisan 2010 Pazartesi

TREN GELİR HOŞ GELİR



İzlediğim filmde yaşlı adam çocuklarını görmek için bir şehirden diğerine tren yolculuğu yapıyordu.
"Bir ülkenin medeniyeti, O ülkenin Tren yolu ağlarının çokluğu ile ilişkilidir." demiş biri. Cumhuriyetin ilk yıllarından sonra tren yolu konusunda bir ilerleme kaydetmediğimiz göz önüne alınırsa medeniyetimizden kuşku duymam gerekecek.
Bizde trenlerden bahsedilen bir konu oluyorsa  büyük çoğunluğu tren kazalarıyla ilgilidir.Bu kazaların sorumluluğunu kimse üzerine almaz ve bir süre sonra da unutulur gider.Aynı kaza Japonya'da olduğunda ulaştırma Bakanının harakiri yapıp kendini öldürdüğünü duyuyoruz. Bizimkilerin harakiri yapmasını istemeyiz ama en azından biraz mahcup olsalar iyi olmaz mı?
Trenler  konusunda Japonya çok gelişmiş.Hatta Japonya  trenler ülkesi olarak anılıyor, Japon demir yolları 22 milyon yolcu taşıyormuş.Yani bir Japon yılda  yaklaşık 200 tren seferi yapıyormuş.
Bizde Ankara-Eskişehir gibi yerlere gitmeyecekse, hemen hemen kimsenin aklına tren yolcuğu gelmez.
Geçenlerde bir turizm şirketinin, Trenle GAP ve Karadeniz tur ilanı dikkatimi çekti. Fiyatlara bakınca bir aile tura katılacağına o fiyata treni satın alabilir diye düşünmeden edemedim.
Tren ile ilgili annemin anlattığı bir anı hemen aklıma gelir.
Eskiden Çerkez kızlarının saraya alınıp eğitilmesi geleneği varmış.İsteyen kızlar sarayda kalır,uygun biriyle evlendirilir,istemeyenler de eğitimden sonra çeyizi hazırlanıp evine yollanırmış.
Anneannem de 7-8 yaşlarında gittiği sarayda bir süre  kaldıktan sonra ailesini çok özlediği için orada durmak istememiş. Sürekli ağlıyormuş. Anneannemi bir sandık çeyizle evine yollamışlar. Yıllar sonra dayımlar da saraydan gelme altın varaklı bir ayna hatırlıyorum. Dayımlar rengini beğenmedikleri için aynanın ahşabını türbe yeşiline boyamışlardı.
Anneannem evlendikten sonra annem evin üçüncü çocuğu olarak dünyaya gelmiş.
...
19 kasım 1938 tarihinde anneannem,dayımı teyzemi ve annemi de yanına alarak  tren yoluna gitmişler.O gün köyde sokaklarda hiç kimse kalmamış.Herkes "Atatürk istanbul'dan Ankara'ya trenle geçecek" diyerek saatlerce tren yolunda beklemeye başlamışlar.
Sonunda uzaktan bayraklarla süslenmiş tren belirmiş. Bütün köy halkı önlerinden geçen trene el sallamış.Ama genç, yaşlı, kadın ,erkek  gözleri yaşlı öylece bakmışlar. Bayraklara sarılı tren Ata'nın Naaşını Dolmabahçe Sarayından alıp Ankara'ya Etnografya Müzesine götüren trenmiş.
...
Siroz teşhisi ile hayata gözlerini yuman Ata'nın ardından gözyaşı döken yirmili yaşlarındaki anneannem, yıllar sonra Ata'yla aynı yaşlarda sirozdan vefat etmiş.

2 yorum:

lalin.askin dedi ki...

Yengecim, anneanneniz gibi ilginç bir biçimde Aatatürk ile yolları kesişen Cemal Süreya ile alakalı bir anekdot paylaşmak istedim.

Atatürk 'ün öldüğü yıl olan 1938 'de Cemal Süreya annesini kaybeder.10 Kasım 1958 'de yolu Nazilli 'ye düşer. 13 Kasım günü ilçede yayınlanmakta olan "Kervan" gazetesinin ilk sayfasında şu haber yer alır:"10 Kasım günü şehrimizde bulunan ünlü sanatçı Cemal Süreya önemli bir konuşma yaptı."

Gazetenin birinci sayfasından başlayıp, ikinci sayfada devam eden yazı, Cemal Süreya 'nın Atatürk üzerine yaptığı konuşmanın metnini içerir. Cemal Süreya bakın nasıl bitiriyor konuşmasını: "Mustafa Kemal bir temeldir. Bir yöndür. Yapılmış, herşeyi bitmiş bir bina değildir. Onu ancak devam ettirerek, sürdürerek sevebiliriz. Kendisine yeni şeyler, yeni değerler ekleyerek sevebiliriz. Yalnız yüreğimizle değil, aklımızla da sevelim. Mustafa Kemal en büyük zaferini o zaman kazanmış olacak, işte o zaman..."

Cemal Süreya 'nın bu sözlerine yürekten katıldığımı belirterek hem ünlü sanatçıyı hem de Ulu Önder Atatürk 'ü saygıyla anıyorum...

selma dedi ki...

Sevgili Şölen
paylaşımın için teşekkürler.