25 Ocak 2011 Salı

SİZDEN GELENLER


Bazen mail kutuma güzel paylaşımlar geliyor. Aşağıda onlardan birkaç örnek göreceksiniz.

İngiliz yazar Sir Bernard Shaw yaşlılık yıllarında evinin önündeki bahçede uzun saatler geçiriyordu. Bir gün karısını ziyarete gelen yaşlı bir kadın onu elinde çapa ile iki büklüm görünce tanıyamadı ve sordu.
- Siz Shaw'ların yanında uzun süredir mi çalışıyorsunuz?
- Kendimi bildim bileli.
- Peki aldığınız ücret yeterli oluyor mu?
- Maaş almıyorum, sadece yatacak yer ve boğaz tokluğuna çalışıyorum.
Yaşlı kadın acıyan gözlerle bakarak;
- Benimle çalışırsanız size yiyecek, giyeceğin haricinde ücret de ödeyebilirim.
Bernard Shaw;
- Teşekkür ederim ama ben bayan Shaw'a gönülden bağlıyım.
Yaşlı kadın kızarak,
- Ama sizin durumunuz bir nevi tutsaklık, kölelik  gibi, deyince Bernard Shaw cevap verdi,
-Hayır sayın bayan biz buna evlilik diyoruz.
                                                                                                                                                                                                 Şölen'den.


Amerika'da yargıç, tanık kadına kaç çocuğu olduğunu sordu. Kadın 6 diye cevap verdi. Yargıç isimlerini sorunca, David, David, David, David, David, David.
Yargıç merakla; Yani 6 çocuğunuzun altısının da adı David'mi?
-Evet efendim.
Yargıç iyice şaşırmıştı. Peki mesela çocuklarınız bahçede oynarken onları eve nasıl çağırıyorsunuz?
Kadın; Ben yüksek sesle bir kez David diye çağırırım. Altısı birden içeriye gelir.
Hakim iyice şaşırmıştı.
Peki içlerinden sadece birine bir şey sormak istiyorsanız nasıl çağırıyorsunuz?
Kadın gülerek cevapladı.
- O zaman soyadıları ile çağırırım.
                                                         Belgin'den.
                                                                                                                                    
Hayat,
Aşık olmak,
Sıcak bir duş,
Güzel bir bakış,
Mail atmak,
Manzaralı bir yolda araba kullanmak,
Yatağa uzanıp yağmurun sesini dinlemek,
Sevdiğiniz şarkının çalması,
Geçen yıl giydiğin montun cebinden 100 lira çıkması,
Uyanıp, daha uyuyacak bir kaç saatinizin olduğunu fark etmek,
Hediye verdiğin kişinin mutlu ifadesini görmek,
Çikolata yemek,
Sevdiğine sıkıca sarılarak güneşin doğuşunu seyretmek,
Bunları hayatında bir kez olsun yap.
İkinci bir hayatın yok. 
Ot değilsin tekrar bitmezsin.
                                  Gül'den ( Can Dündar)
                                                                                                                                                        
Hint İmparatoru Pers İmparatoruna bir mektupla birlikte satranç oyununu  yollar. Mektupta şöyle der; 
"Kim daha çok düşünüyor, kim daha iyi biliyor, kim daha ileriyi görüyorsa o kazanır. İşte hayat budur."
Pers İmparatoru bu hediyenin altında kalmak istemez. Veziri Buzur Mehir'e bunun karşılığı olabilecek bir icat yapmasını buyurur.
Vezir haftalarca çalışıp satrancın şifrelerini çözer ve 10 günde Tavlayı icat ederek Hint İmparatoruna yollar. 1400 yıl önce tasarlanan tavlanın yanındaki mektupta şöyle yazar.
Senenin birliği olarak tavla bir tanedir.
4 köşesi 4 mevsimi,
Tavlanın içindeki karşılıklı 6'şar hane 12 ayı,
Pulların toplamı ayın 30 gününü,
Siyah beyaz pullar gece gündüzü,
Karşılıklı 12'şer hane 24 saati simgeler.
Evet kim daha çok düşünüyor, kim daha iyi biliyor, kim daha ileriyi görüyorsa o kazanır. Ama biraz da şans lazım. İşte hayat budur.
                                                                               Berrin'den.

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Saygıdeğer Selma Hanım,
Her gün ne yazmışsınız diye sayfanızı açanlardan biriyim. Genellikle yoruma gerek kalmayacak kadar da açık yazıyorsunuz. Bu kez, sizden gelenler başlığı altında Can Dündar'ın yazdığı sevimli şeylere itirazım var: Bu şiir hiç hastanelerin kıyısından geçmemiş bir insana öğüt veriyor. Ot değilsin bir daha bitmezsin diyor ama otlar da hastaneler uğramıyor. Edebiyat ve öğüt kolaydır. Yaşamak zordur ve ben sizin güzel yaşadığınızı düşünüyorum.

lalin.askin dedi ki...

Sevgili yengecim,

Nasıl bir hayat yaşadığını,hayata herşeye rağmen nasıl dört elle sarıldığını,gülerken insanın içini nasıl ısıttığını,o narin ve kırılgan bedeninde nasıl büyük ve güçlü bir kalp taşıdığını,her anın hakkını vererek yaşadığını bilen birisi olarak bilmeni isterim ki varlığın hepimize güç veriyor.

Yaşamak, işsiz güçsüz aylakça yaşamak
Yaşamak, piyangodan para çıkar umuduyla yaşamak
Hayata karşı vurdumduymaz olarak yaşamak
İnadına inadına yaşamak

Yaşamak, ayın sonunu nasıl getireceğiz düşünerek yaşamak
Yaşamak, bu ayı da kurtardık öbür aya işi sıkı tutmalıyız diyerekten yaşamak
Elde avuçta bir şey kalmadan yaşamak
İnadına inadına yaşamak

Yaşamak, olan parayı suya, elektriğe, kiraya… Vererek yaşamak
Yaşamak, gıdım gıdım para harcayarak yaşamak
Yokluk içinde yaşamak
İnadına inadına yaşamak
,
Yaşamak, zorluklar içinde yaşamak
Yaşamak,”aman yanına yaklaşma pahalıdır”demeden yaşamak
Hayatı düşünmeden, hovardasızca yaşamak
İnadına inadına yaşamak

Yaşamak, çalmadan çırpmadan
Kimseye ihtiyaç duymadan yaşamak
Yaşamak; onurunla, şerefinle yaşamak
İnadına inadına yaşamak

,Yaşamak, hayata sıkı sıkıya tutunmak
Asla umudunu yitirmemek
Belki zor ama
İnadına yaşayacağım denmeli her şeye rağmen

Caner Yücel


Sevgiyle kalın...