18 Haziran 2011 Cumartesi

KOKU


Yürüyüş yaptığım güzergah üzerinde iki sokağın birleştiği yerde adını koyamadığım bir koku gelirdi burnuma. Sağıma soluma bakar, ağaçları kontrol eder bu kokunun sebebini arardım. Mevsim değişir koku değişmedi. Sonunda kıyıdaki ev aksesuarları satan dükkanın oda spreyi olduğuna düşünür, o noktada kokuyu mutlulukla içime çeker yoluma devam ederdim. Bir gün  aynı yerde aynı kokuyu beklerken baktım ki koku yok olmuş. Gayri ihtiyari dükkana gözüm takıldı. Kapıları açık, müşterilerini bekliyor, rüzgar hafifçe yüzümde ama koku yok. 
Ertesi gün yine bekledim aynı yerde  aynı kokuyu bulamadım. Burnumu dolduran koku olmayınca köşebaşından dönülen yola gitmek içimden gelmemeye başladı. Kokusuz tadı yoktu yürümelerimin. Oysa başka kokular vardı yeni yeni fark ettiğim. Baharın getirdiği yasemin kokuları, yabani güller, uzaklardan erguvan kokuları..

Var olan her şeyin kendine has bir kokusu var. 
Havanın kokusu yok diyebilir miyiz, ya da suyun kokusu, annelerin tarifi zor sıcacık kokusu, yol duraklarındaki kesif idrar kokusu, boğazda mis gibi çipura, fırından ekmek, direksiyonda oturduğunda mutlulukla içine çektiğin yeni araba kokusu, yağmurdan sonraki toprak kokusu, her evin kendisine has temizlik ve yaşanmışlık kokusu, Hastane koridorlarında ölüm ile yaşam arasında gidip gelen ikilem kokusu, kalabalık caddelerde pürtelaş, heyecanlı, bezgin insan kokusu...
Gençler ve her daim genç olanların hissettiği aşk kokusu.
Dünyaya yeni gelen bebeğin yaşam kokusu.
Sonra kokuların en güzeli huzur kokusu.
Yürüdüğüm yolda tam köşe başında adını koyamadığım koku kayboldu gitti. Yolumu değiştirdim,  yerine başka kokuları koymuştu  burnum.
Yeni yeni açmaya başlayan hanımeli kokusu, yeni biçilmiş çimen kokusu..
Dönüş yolunda bir sürü koku birbirine karışır ve tek bir koku haline gelirdi.
Bir yere ait olmanın dayanılmaz güzel kokusu.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

HARİKA BİR KOKU YORUMU.T K