22 Haziran 2011 Çarşamba

POSTACI KAPIYI İKİ KEZ ÇALAR


Mahallemizde postacı görünce uzun zamandır görmediğim bir dostu görmüş kadar heyecanlandım. Postacınızı en son ne zaman gördüğünüzü hatırlayanınız var mı?
Posta kutuları icat olduğundan beri postacılarla ilişkiler de yok olmuş vaziyette.
Dünyada dişçilerden sonra en fazla intihar vakası tespit edilen meslek olması bir araştırma konusu olabilir ama ben yapacak değilim. Sosyologlar ne güne duruyor.
Kemal Sunal bir filminde postacı rolündeydi ve bir yürüme yarışına katılmıştı. Bu  yarışmada  ne yürüyorsunuz ne koşuyorsunuz, bir garip kalça kıvırma hareketi yaparak yol almaya çalışıyorsunuz.
Ne hikmetse artık unutulmaya yüz tutmuş, itibarı azalmış bir meslek oldu postacılık. Hatta eskiden mektup getiren postacılar şimdi fatura getiriyor diye hafif kıl olduğumuz insan oldular.
Üniversite sınav sonuçlarını heyecanla beklediğim, Liseden sonra ayrıldığım arkadaşlarımdan haber almak için meraklandığım yıl gözlerim yollarda beklerdim postacı Kadir amcayı. Mahallemize gelip bizim eve uğramadığında sanki mektupları özellikle getirmemiş gibi üzülür; "Sana bir şey yok bugün." derdi. Mektuplaştığım insanlar o kadar çoktu ki bizim mahalleye gelip bana mektup getirmediği zamanlar azdı çünkü.

Bir gün kalın sarı bir zarfla gülerek kapımızı çaldı. Çaldı sözü lafın gelişi oldu. Yoksa o zamanlar evimizin zili falan yoktu.  Elinden zarfı kaptığım gibi içeriye koştum. Ömründe dershaneye gitmemiş, bazı  derslere öğretmen yokluğundan Din Bilgisi hocasının, Müzik hocasının girdiği bir okuldan orta halle mezun olup Hukuk fakültesini kazanma hayallerim evrenin de komiğine gitmiş olacak ki zarftan "İstanbul Üniversitesi Edebiyat fakültesi, Pakistan edebiyatı" çıktı.
Kadir amcanın verdiği ikinci zarfın sahibi olan  komşum  Nesibe neşe içinde bize koşarken istediği okul olan Mühendislik fakültesini kazandığını anlamak için kahin olmaya gerek yoktu.
Kendine avunmak için neden bulan her insan gibi ben de; "İstanbul'u değil de Sakarya'da ki o okulu yazsaydım bende kazanabilirdim ." diyerek teselli bulmaya çalışsam da sadece evdekilere değil Kadir amcaya da mahcup olmuştum.
Şimdi çocuklar oturduğu yerde bir tuşla sınav sonuçlarını, ders bilgilerini, arkadaşlarının halini hatırını öğrenebiliyorlar. Şehir çocuğu belki de ömründe postacı görmüyor. Fatura da mektup da posta kutularına atılıyor artık.
Mahallemde gördüğüm postacı bezgin adımlarla caddede  uzaklaşırken arkasından baktım.
"Bak postacı geliyor, selam veriyor. Herkes ona bakıyor merak ediyor." diye şarkı mırıldandım. İtiraf etmeliyim ki mırıldandığım sözler bana bile garip geldi.
Artık postacıların ne getirdiğini merak eden kim kalmıştı ki?

Hiç yorum yok: