15 Haziran 2011 Çarşamba

YEDİ KADIN BİR GECE


Sevgili arkadaşım Neslihan; "Bu seferki doğum günümde sadece kadın kadına olacağız ve dışarıdayız haberiniz olsun." dediğinde "Eyvah" dedim. "Bu kız gider nerede garip, ilginç bir yer bulur orayı seçer şimdi."
Beni yanıltmadı tabi.
Boğaz köprüsünün ayakları dibinde, deniz kokusunu içinize çekebildiğiniz Lübnan yemekleri ve müziği ile bilinen bir mekan seçmiş haftalar öncesinden.
İki katlı bir yapı. İkinci kat asma kat olarak düzenlendiği için üst kattakiler altı tamamen görebiliyor.
Pardon yanlış söyledim tamamen göremiyorsunuz sadece görmeye çalışabilirsiniz. Bir çok lamba olmasına rağmen göz gözü görse de gözün rengi seçilmiyor vesselam. Bir duvar boydan boya yüze yakın, her biri ayrı renk yanan  aplik lambalarla doldurulmuş. Diğer duvar boylu boyunca ayna kaplanmış. Lambaların loş ışığı ile ayna uzun bir koridor gibi görünüyor. İki ve dört kişilik masalardan ziyade kalabalık gruplar için hazırlanmış kocaman masalar ve onu çevleyen bol minderli kanepeler yerleştirilmiş. Localar birbirlerinden tüllerle ayrılmış.

Ve müzik;
İnsanı durduğu yerde oynatacak Arap, Ortadoğu, Türk müzikleri hiç durmadan çalıyor. Arkadaşıma; "Bu müzik hiç ara vermeyecek mi?" diye soruyorum gülüyor.
2 tanesi erkek olmak üzere 6 dansöz garip figürlerle dans ediyorlar. Baba Zula grubundaki dansçı kızın dansına benziyor hareketleri. Bir tanesi elinde tütsü olduğu halde zinciri sallayarak masalarda dolaşıyor. Burnuma dolan duman Sapanca'da cenazelerde ölülerin kokuları hissedilmesin diye yakılan tütsüleri hatırlatıyor.
Gecede iki ayrı kalabalık genç kız grubu var. Avrupa'dan ithal ettiğimiz bekarlığa vede partisi düzenliyorlar. Kızların hepsinin başlarında beyaz kısacık duvaklar. Gelin adayının onlardan farklı olarak duvağı ışıklı, yanıp sönüyor.
İki grup  sürekli oynuyor ama diğer grubun gelin adayı biraz daha oturaklı. Dikkatli bakınca içlerinden bir iki tane yaşlı kadın görüyorum. Biri kayınvalide olmalı. Gelin adayı şimdiden taşkınlık yapıp gözden düşmek istemiyor.
Kadınlar sürekli olarak oynuyorlar erkekler daha nazlı. Sadece bir tanesi dansözün ısrarı ile piste çıkıyor, dansözün yaptığı her hareketi gayet güzel yaparak alkış topluyor.

Müzik sürekli çalıyor, çalıyor. Saat kaç, biz neredeyiz farkında değilim. Müzik beynimin içinde tütsülere karışmış.
Müzikle birlikte "Böyle gelmiş böyle gidecek korkarım Alahhh" derken buluyorum kendimi.
Nihayet dışarıya çıkıp bizi alacak arabayı beklerken saate bakıyorum; 3.00
Yemekler mi?
Alaca karanlıkta masadaki yemekleri doğru dürüst göremediğimden bu yaşıma kadar sevmediğim için tadına bile bakmadığım bütün mezeleri, yemekleri yemiş olabilirim.
Bilemiyorum.

Hiç yorum yok: