3 Mayıs 2011 Salı

PİKNİK


Havalar biraz ısınmaya başlayınca ahalide bir piknik hevesi de baş gösterir. Yeşil olan her yer piknik için ideal yerdir. Bunların arasında şehir parkları, otoyol kenarları, kavşak aralarındaki yeşil alanlar en tercih edilenler olmasına rağmen şehir dışında daha sakin yerler de seçilebilir. Pikniğin asıl anlamının doğa ile içiçe sakin, kuş seslerinin olması gerekirken nedense insanımız araba gürültüleri arasında özellikle arabaları seyrederek yiğip içmeye bayılır.
Böyle bir piknik maceram olmadı ama otoyolda giderken gördüklerim yukarıda yazdıklarımı doğruluyor. Bu arada  benim piknik maceralarım da iç açıcı sayılmaz. 
Ortanca kızım 6 yaşındayken gittiğimiz bir piknikte kızımın bileği çıkmış apar topar hastaneye gitmek zorunda kalmıştık. 

Başka bir pikniğimiz bundan da beterdi. İki aile ortasından dere geçen şirin sessiz bir yer bulmuş piknik yapıyoruz. Çocuklar koşuşturuyorlar biz muhabbet ediyoruz. Dere sesi, kuşlar cıvıldıyor, ortam şahane. Rahmetli eşim her zaman ki gibi duramadı, taşların üzerinden atlayarak derenin karşısına geçmek istedi. 4 yaşındaki küçük kızın da babasının peşinden gitti. Birden eşimin ayağı kayarak kızımla birlikte dereye düştü. Benim kalkmama fırsat kalmadan arkadaşım koşarak kızımı sudan çıkarttı, fakat daha bir adım atamadan o da suya düşmez mi? Tehlikeli bir durum yoktu, su derin değildi ama kızım iki kez suya düşünce çok korktu. Üçü de sırılsıklam olmuş vaziyette yarım kalmış yiyeceklerimizi toparlayarak eve dönmek zorunda kaldık.
Başka bir seferinde piknik yaptığımız yer bataklıkmış, arabanın lastikleri gömüldü, çıkartana kadar saatler geçti. Tam arabayı kurtardık derken yağmur yağdı. Bizde yol üzerinde bulduğumuz bir restoranda yemeğimizi yiyip eve döndük.

Ortalama bir Türk ailesinde piknik adabı şöyle tarif edilebilir; Akşamdan dolmalar, börekler hazırlanır. Konu komşu tanıdık kim varsa haber verilir. Eskiden kamyon arkasına doluşulurdu, şimdi sınıf atladık ya Doblo tarzı arabaların arkasına istiflenip yola çıkılır. Piknik yeri seçmek de ayrı bir sorundur. Çünkü erkek hemen bir yer bulup yerleşmek isterken, kadın piknik yerini satın almayı düşünecek kadar kılı kırk yarar.
"Yok orası tepe başımıza güneş geçer... Burası olmaz çalılardan böcek çıkar... Daha erken gelseydik o ağaç dibini biz kapabilirdik..."

Sonunda kalabalıktan uzak ama kalabalığı görebilecek bir ağaç gölgesi seçilip yere büyükçe bir kilim serilir. Bu saatten sonra apiknikçiler evlerinde haftasonu ne yapıyorsa aynı şeyleri tekrar eder. Erkek yan gelip yatar. Sadece elinde kumanda aleti yoktur. Kadın yiyecekleri çıkartır, salata yapılacak malzemeleri evde yıkanmadığı için iki gram suyla yıkanmaya çalışılır. Ortalık şekle sokulur, herkesin nerede oturacağı söylenir, çocuklar mutlaka "Uzağa gitme, üzerine bir şey al." diye uyarılır. Mangal belli bir mesafede ve rüzgarın tersi yönünde yerleştirilir. Mangalın dumanının gelmemesi için yapılan bütün çabalar beyhudedir oysa. Duman döner dolaşır herkesi içine çeker. 
Yayılmaktan hoşlanmayan erkekler ya top oynamayı ya da diğer piknikçilerle sohbet etmeyi seçmiştir bile. 

Binbir zorlukla yakılan mangala artık erkek elinin deymesi şart olduğundan bir zahmet etler çevrilir, tabaklara konarak bekleyenlere servis edilir. Bu arada getir götür işleri yine kadının tekelindedir.
Komşu piknikçilerin oynadığı topun sofranın tam ortasına düşme ihtimali %50 den fazladır. Ama kimse kızmaz, yalancı bir kaş çatma ile top geri yollanır. Karşıdan da özür olarak bir tabak karpuz gelir. Kalabalık içinde birileri mutlaka davul, zurna, kırnata, tef getirmiş olur. O yoksa arabanın müzik çaları ne güne duruyor, hep birlikte İbrahim Tatlıses veya Kibariye dinlenir.  
Yenilen tabakları toparlamak, mangalı temizleyip kaldırma görevi de doğal olarak kadınındır.
Dönüş yolunda yorgunlukla surat astığında koca tarafından bir güzel azarlanır.
"Bu ne surat böyle Mürvet pikniğe  götürdüm seni, daha ne istiyorsun?"

Hiç yorum yok: