29 Nisan 2012 Pazar

BÜYÜKADA'DA BİR PAZAR


Ataol Behramoğlu'nun "Benim Prens Adalarım" kitabını okuduğumdan beri aklıma düşmüştü, geçen yıl arkadaşlarımla güzel bir gün geçirmiştik ve tadı damağımda kalmıştı. Gazetelerde faytonların kaldırılacağına dair bir haber okuyunca iyice niyetlendim. 
Pazar sabahı bulutlu bir havaya uyandık. Gece boyunca esen fırtına migrenimi tetiklemişti. Akşam içtiğim onca ağrı kesiciler bir nevi sarhoşluk hissi verdiyse de evde oturmak fikri hiç işime gelmediğinden Büyükada'ya gitmeye karar verdik.
Kabataş'tan neredeyse bir saat arayla kalkan vapurlardan birine bineceğiz. Arabamızı park etmek için vapur iskelesinin hemen yanındaki İSPARK'ın park yerlerini fark etmediğimiz için başka bir otoparka gereksiz bir ücret ödedik. Neyse ki bu durum neşemizi bozmadı. Genelde gideceğimiz yere erkenden gitme gibi bir huyumuz olmasına rağmen bu sefer saat 12 vapuruna anca yetiştik. O yüzden vapur tıka basa doluydu.

 Adalar'a gidenlerin büyük çoğunluğu gençlerden oluşuyordu. Aralarında turistler de vardı. Yola çıktıktan 15 dakika sonra Beyefendi geldik mi diye sormaya başladı, gidene kadar aramızda bu şaka sürdü. Bu arada yol boyunca meyve soyma aleti satan bir satıcı ve limon sıkma aleti satan başka bir satıcı bize Şener Şen filmlerindeki Jilet satan vapur satıcılarını hatırlattı.
Adaya indiğimizde vapurdan inen kalabalık adadaki kalabalığa karıştı. İlk önce bir fayton kiralayıp  ada turu yaptık. Turun yarısında yolda faytonu trafik polisleri çevirdi. Tabi faytonu çevirip ehliyet sormak biraz komik olduysa da meğer faytoncuların faytonu kullanmak için özel ehliyetleri olmalıymış.
Yol boyunca bisikletler üzerinde bir sürü gence rastladık. Bazıları guruplar halinde bazıları çift olarak gelmişler ve güzel havanın tadını çıkartıyorlardı. Bizim gibi orta yaşlılar faytonla gezerken gençlerin hemen hepsi bisikleti veya yaya gezmeyi tercih etmişti. Sanırım bunda gençlerin öğrenci oldukları ve öğrencilerin de faytona 70 lira vermektense üçte biri paraya bisiklete binmeyi tercih etmeleri olabilirdi.
Geçen yıl adalara gittiğimizde denizin dibindeki restoranda yediğimiz balıklar oldukça pahalıydı. Bu yıl balık yemedik ama fiyatlar restoranların önünde yazıldığından gördüğüm kadarı ile daha makuldü. Ben geçen yılki pahalılığı 8 tane süslü püslü kadını yolmaya çalışan esnafın vicdansızlığı olarak düşünüyorum. Yoksa her yerde durum aynı değilmiş demek ki.
Yemekten önce Princess otelin altındaki Prinkibo dondurmanın tadına baktık. (Aslında tadına bakmak duruma uymadı, kallavi bir külahta kocaman bir dondurma yedik.) Bol bol resim çektik. Yürüyüşler yaptık.
Dönüş yolunda yorulmuştuk ama ikimiz de "deydi" diye düşündük.
Adalara gitmeyi düşünüyorsanız bahar bitmeden adanın çam ormanlarının dibinde bin bir renkli çiçeklerin baharı karşıladığı mevsimde gidin derim.

2 yorum:

Uyuşuk Hayalperest dedi ki...

Faytonlar pahalıymış. (:
Güzel bir gün olmuş.

selma dedi ki...

teşekkür ederim..:)
tavsiye ederim..