17 Şubat 2011 Perşembe

SABIR MI, KORKAKLIK MI, BASİRET Mİ?


Markette kasanın önünde sıramı bekliyorum.Önümdeki kadın ağır ağır aldıklarını kasanın önündeki banta koyuyor. Diğer tarafta bir market görevlisi kadının aldıklarını  torbalıyor. Torbalar arabaya tekrar kondu, kasiyer fiyatı söyledi, kadın çantasına uzandı. Çantadan önce telefon, sonra da kredi kartı çıkardı. Tek elinde kredi kartı, telefonun tuşlarına basarak, sıradakilerin ve kasiyerin bakışları altında bir yeri aradı. Kredi kartlı eli havada kasiyer elini uzatmış, konuşma şöyle; "Baksana ne diyeceğim. Senin mavi elbiseni diken terzi hala duruyormu? Bizim Arzunun nişanı var da Mart'ta. Görümcemin kızı canım." Konuşmanın burasında fark etmiş gibi kasiyerin uzattığı eline kredi kartını verdi. Kart çantanın neresindeyse hafif kıvrılmış. Kasiyer düzeltip  makineye taktı. Sıra şifresini yazmaya geldiğinde arkasını dönmüş konuşuyor. Ben, arkamdaki biri kadın iki kişi, kasiyer öylece konuşmasını bitirmesini bekledik. En önde bendim ama, kendi adıma müdahale edecek konumda değildim. Parmağına taktığı yüzük yanlışlıkla bir yerime gelse bundan sonraki birkaç günlük yazımı hastanede yazmama neden olabilecek büyüklükteydi. Tırstım. 

"Muhteşem Süleyman" dizisinden sonra kendini Hürrem Sultan zanneden bazı Türk kadınları sadece yüzüklerle değil, kavgacı haliyle de Hürrem'e taş çıkaracak haldeler. 
Kadının işi bitti ama konuşması bitmedi. Aldıklarımı poşete koymam lazım, yerinden kımıldamıyor ki ben geçeyim.
Neyse kadın lütfetti ve market görevlisinin ittiği arabaya doğru ilerledi.
Güzel bir sabah yürüyüşü yapmış, ardından yaşadığım ana şükür ederek markete girmişim. Benimki bundan mıdır, yoksa basiretsizlik mi bilemiyorum, ama sıradaki diğer insanlar da homurdanmadı bile.
Bazı insanların anlaşılmaz  gustoları vardır. Onlar karşısında ağzınız diliniz bağlanır. Buna enerji mi dersiniz, yoksa o kişinin ağırlığı mı basar üzerinize, bir şeyler olur yani.


Yıllar önce kendine hoca dedirten, sosyetenin, futbolcuların, politikacıların, sanatçıların kapısını aşındırdığı biri vardı. Sonra kendisi gibi fal, rüya gelecekten haber verme gibi yorumları yapan fiziksel özürlü bir meslektaşını canlı yayında bir güzel dövmüştü. İşte o şahıs bundan on yıl kadar önce bulunduğum semte sıkça gelir olmuştu. Semtin tek barının sahibi bir kadınla  arkadaş olmuşlar, o sayede sık sık görünür olmuştu.
Bir gün çocuklarımı okuldan  almaya diye çıktım. Kolejin yolu çok dar ve okul çıkışı olduğu için benim gibi çocuğunu okuldan almaya gelen velilerle dolu. Arabada ağır ağır ilerlerken önümdeki ikinci araba durdu. Beyaz BMW'nin içinden bahsettiğim "Hoca" çıktı. Ama araba öyle bir durdu ki sadece kendi şeridi değil karşı şeridi de kapatmıştı. İki şeritten onlarca şoförün bakışları arasında kaldırımın yanındaki eczaneden çıkan  bar sahibi yaşlı kadınla sohbete başladı. Arabası yolun ortasında, sağda solda bir sürü arabayı durdurmak pahasına yaklaşık 2-3 dakika adama bakarak bekledik. Beyaz araba, açık renk takım giymiş, yüzü şeffaf denecek kadar saydam bir adam... Öylece baktık. 

Trafikte bir dakikalık engellemeye bile klaksonla tepki gösteren onlarca insan ses çıkartmadan "Hoca" nın arabasına binmesini bekledi. O dönemler belki gençlikten, belki siyasetle ilgilenmekten daha tepkiliydim bazı şeylere ama nedense sesim çıkmadı. 
Trafik açıldı yolumuza devam ettik. Büyü bozuldu.
Neden tepki vermedim diye kendime kızdım. Bu olayı bir çok yerde anlattım. Bir arkadaş meclisinde anlattığımda, arkadaşımın eşi de aynı ortamda olduğunu arabadan inip müdahale etmediği için kendisine kızdığını anlattı.
Buna benzer olaylar hepimizin başına gelir zaman zaman.
Sonra "Neden bir şey yapmadım?" diye kendimize kızarız.
Bunun adı sabırmıdır, korkaklık mı, basiretsizlik mi bilemeyiz.

Hiç yorum yok: