11 Eylül 2010 Cumartesi

BAYRAMDA SAPANCA


Köprübaşına geldiğimde bir heyecan kaplar yüreğimi. Işıkları geçip de sağa sapınca 25 yıl geçirdiğim tanıdık sokaklar, pek fazla değişmemiş simalar.
Biraz onarılsa da tanıdığım binalar garip bir hoş geldin ifadesi ile öylece dururlar.
Önce İncir ağacını görürürüm.
" Bu yıl da yetişemedim yemeye." diye hayıflanarak.
Eski demir kapı yine zor açılır. Ancak annemim bildiği bir yöntemle kolay olarak açmak mümkün olsa da, ondan başka kimse bu yöntemi keşfedebilmiş değildir.

Kapıda Reno marka kırmızı araba. Ablam gelmiş. 
Demek ki bu Bayram şenlikli geçecek.
Çöpçüler, davulcular ve cenazeye gidenler eve uğrayamayacak.
Bayramlaşmaya gelenler ablam izin verirse ona el uzatabilecek.
Ne gariptir ki kimse ona kızamayacak.
Şeytan tüyü bu olsa gerek.

Annem bu bayramda "Bahriye usulü fişek tatlısı" yapamamış. İsmi de tam Sapanca'ya özgü; "Fişek tatlısı"
Yerine hazır yufkadan yalancı bir tatlı. Tadı fena değilse de eskiyle mukayese edilemez.
Arife gününden temizlik yaptık. Annem direktifler yağdırdı. Camın silinmesini beğenmedi, Tülleri ütülememizi istedi.
Arife günü iftar ile birlikte silahlar atılmaya başladı. Sapanca'ya özgü Bayram karşılaması ritüeli  kimse yaralanmadan tamamlanmış oldu.
Evimizin tam önündeki elektrik direğinden gün boyunca bayram mesajlarının, cenazelerin anonsları duyuldu. Ses o kadar yüksekti ki bir ara direğe tırmanıp hoparlörün kablosunu kopartmak istedik.

Uzun süredir görmediğimiz kuzenler ve akrabalarla bayramlaşıldı. Eskiler konuşuldu, bolca gülündü.
"Hiç değişmemişsin" yalanları  söylendi.
Gece geç vakitlere kadar oturulup sabah erkenden kalkıldı.
Yine bir Bayram böylece geçti gitti.

Hiç yorum yok: