13 Mayıs 2010 Perşembe

BİSİKLET


Dedem abime kızdıkça, babama ithafen" Ön teker nereye giderse arka teker de onu kovalar " derdi.
Bu sözü büyük babamın uydurduğunu düşünürken, Ekşi Sözlükte bisiklet için kullanıldığını öğrenince şaşırdım.
Bütün çocukların karne hayallerini süsleyen büyüyünce alabilecek parası olanların aklına pek getirmediği aleti sevmeyen yok gibidir.
500 yıl önce Leonardo Da Vinci'nin çizdiği söylense de geçmişi 1700 lü yıllarda Fransa'ya dayanıyormuş.
Her sene Amsterdam'da 80.000 tane bisiklet çalınıyormuş.
Belçika'da devlet bisikletle işe, okula gidenlere 0.50 euro ulaşım iadesi parası veriyormuş. 
Çin'de üretilen bisiklet sayısı tüm dünyadaki araba sayısından fazlaymış.
Japonya'da iki kişiye bir bisiklet düşüyormuş.
Dünyadaki bisikletleri arka arkaya dizdiğinizde dünyayı 35 kez dönebilecek uzunlukta olurmuş.( Bu tür istatistik bilgilerine de hep kızmışımdır aslında. İlla bir şeyi dünyanın çevresinde döndürecekler..)
Hüseyin Rahmi Gürpınar 50 yıl sürmüş bisikletini. Herkes onun bisikleti çok sevdiğini düşünürken aslında üstat genç yaşında böbrek rahatsızlığı çektiği için, doktorlar bisiklete binmesini salık vermişler.
Can Dündar " Kırmızı Bisiklet" adında bir kitap yazıp çok satmış.
Bisiklete binip  de üzerinden düşmedim diyene şimdiye kadar rastlamadım.

İlk bisiklet deneyimim 12 yaşımda İzmit'te amcamların evinin karşısında kiralık bisiklet dükkanında başladı. Yengemin nezareti altında  düşe kalka binmeyi öğrendim. Amcamların oturduğu sokak dar ve uzundu. Karşıdan bir araba gelse ikincisi beklemek zorunda kalırdı. Yol tehlikeliydi.
Yengem elinde sigarası ve çayı olduğu halde balkondan abanmış talimatlar verirdi." Tam ön tekerleğin ucuna bakacaksın. Sağa sola bakma."
Eskiden bisikletçiler gençlerin toplanma yeriydi. Mahallede bir sürü genç bisikletçinin önünde otururdu. Çocuk halimle rezil olacağımı düşünür,düşmemeğe çalışırdım.
Amcam da yengem de terzi oldukları için bisiklete rahat bineyim diye bana pantolonlar dikmişlerdi.
Çeşit çeşit İspanyol paça pantolonlarla arzı endam ettiğimi zannederken mahallenin gençleri bana çocuk muamelesi yaparlar, karşı apartmandaki kıza mektup götürmem için çikolata veya şekerle rüşvet verirlerdi.
Lise yıllarında abimin bisikleti oldu. Ben de ona biner çarşıya, fırına giderdim.
Bir gün Bisikletle çarşıya gitmiş eczaneden büyük babama ilaç almıştım. Dönüş yolunda arkamdan bir klakson sesi sürekli çalıyor. Eskiden gençler arabada giderken yoldan geçen kızlara klakson çalarlardı. Ben de böyle zannederek arkama bakmadan bisikleti sürmeye başladım. Ama klakson sesi kesilmedi. Sonunda araba benim hizama geldiğinde belediyenin yolları sulamak için gezdiği  tankerlerden olduğunu fark ettim ama iş işten geçmişti.Şoför beni uyarmak istemiş ben yanlış anlamıştım.
 Yolun kenarına kaçamadığım için baştan aşağıya su içinde kalmıştım. Şoförün kahkahasını hala hatırlarım.
Başka bir gün bisikletle göl kenarındaki bahçemizden geliyorum yolu yarıladığımda çok yorulmuştum. Bisikleti kaldırıma çekip biraz dinlenmek için yolun kenarına oturdum.
Yanımdan geçen yaşlı amca yan yatmış bisiklete ve kaldırımda oturan bana şöyle bir baktı ve;
" Bir gencin gelip seni kaldırmasını bekliyorsan boş yere bekleme ver elini ben yardım edeyim kalk evine git" diyerek elini uzattı. 
40 yaşıma yaklaşırken  oturduğum semtin müsait olması sebebiyle maaile bisiklet aldık. Her şeye heves edip yarım bırakan Türk aileleri gibi bir sezon sonra bizim bisikletler garajda paslanırken, çocuklarınki eskimişti bile..
Yaz akşamları dizleri ve dirsekleri yara bere içinde eve geldiklerinde kızıyor görünsem de kendi deneyimlerimi hatırlayıp önemsemedim.
Bu arada ilk öğrendiğimden bu yana çeyrek asrı geçtiği halde popoyu acıtmayan oturma yeri yapılamadığını öğrenmek, aslında yıllar içinde değişen bir şeylerin olmadığını hatırlattı bana...
"Her akşam Tanrıya bana bisiklet vermesi için dua ederdim. Bir gün tanrının çalışma tarzının bu olmadığını anladım. Ertesi gün gittim ve kendime yeni bir bisiklet çaldım. Ondan sonra her akşam tanrıya günahlarımı affetmesi için dua ettim."
Al Capone ( Amerika'lı mafia lideri)


2 yorum:

eymenerdogan dedi ki...

Çok iyi hatırlıyorum ilkokul 5. sınıfa giderken babamdan yeni bir bisiklet istemiştim ve babam gerek yok diyerek almamıştı. Hem üzülmüştüm hem kızmıştım fakat pes etmedim ve anneme bir söz verdim. 'Sen bana bir bisiklet al , taksit yaptır ve ben kendi harçlıklarımı biriktirip parasını ödeyeyim.' Annemde bana güvenip taksitle bisiklet aldı. 10 ay boyunca her ay 30 lira ödeyecektim. Her gün hiç aksatmadan harçlığımdan 1 lira kesip kenara attım. 10 ay boyunca ayda 30 lira bisikletçiye götürüp ödedim. Ve bu hayatımda kendi paramla aldığım ilk kişisel eşyamdı. İnsan kişisel eşyasını kendi parasıyla alınca ayrı bir değerli oluyor . Bu bisiklet biraz eskimesine ve yeni bisiklet alınmasına hala rağmen hala bahçede duruyor. Onu atılmasına asla izin vermem , ilerde çocuklarıma göstermeyi düşünüyorum :) .. Biraz uzun olduğunun farkındayım bu yüzden özür dilerim :)

selma dedi ki...

sevgili eymen istediğin kadar uzun yazabilirsin.
Paylaştığın için teşekkürler