31 Ağustos 2012 Cuma

AJDA PEKKAN SENDROMU


Ne zaman Ajda Pekkan'ı gazetelerde, televizyonda görsem aklıma bir sürü abuk sorular gelir. Bir iki yıl önce ünlü diyetisyenlerden birinin katıldığı oturuma dinleyici olarak gelmişti ablası ile birlikte.  (belki de kardeşidir bilemeyeceğim. Hatta ikisi de aynı kişi bile olabilirler o kadar benziyorlar çünkü.) 
Acaba unutkanlık yaşıyor mu, çocukluk arkadaşları arasında sağ olanlar var mı, varsa torunlarının çocuklarını gören arkadaşlarının yanında ne hissediyor, şarkı ezberlerken unuttuğu oluyor mu, parlak taytlar, yırtmaçlı elbiselerin yerine sade bir elbise giyip omuzuna şal almak istediği zamanlar oluyor mu, ortopedik ayakkabılar giyme arzusu yaşıyor mu?
Bunları niye yazdım?

Kızlarımla bir yerlere çıktığımda özellikle büyük kızımın beni tanımayan arkadaşları "Aaa annen ne kadar gençmiş." diye hayret belirtisi gösteriyorlar. Oysa büyük kızımı doğurduğumda 26 yaşındaydım. Bunlar iltifat olarak güzel sözler olsa da Ajda'dan en az yirmi yaş küçük biri olarak bu sözlerin iltifat olduğunu ve orta yaşın sonlarında olduğumu gayet iyi biliyorum.
Lakin ruhumdaki uçarı, yerinde duramayan, yirmili yaşlarda takılıp kalmış ikinci  yanıma gem vuramıyorum. Tanıyanlar beni takip ederken bile yorulduklarını söylerler, üşenmem, yorulmam, sıkılmam, yavaş hareket edemem. Günü yoğun bir aktivite ile geçirdiğim için akşama bitkin halde uyur kalırım. Uyandığım an hayat yeniden aynı hızla devam eder benim için. 

Bazen ruhumdaki bu delifişek kız işi abartır çılgınlık yapmaya kalkar. O zamanlar yarım asra gelmiş bedenimden  cılız bir itiraz sesi yükselir ki duyabilene aşk olsun. 
İşte böyle bir durumla karşılaştım üç gün önce;
Koşar adımlarla balkona çıkmaya çalıştım. Balkonun cam kapısının kapalı olduğunu görmedi yaşlı gözler. Bodoslama daldım balkon kapısının camına. Bir gümbürtü koptu ki sormayın. İki yıl önce özene bezene yaptırdığım o güzelim hokka burnum çatır çutur kırıldı iyi mi?
Allahtan evimizde cerrah var. Beyefendi hemen müdahale etti ama sabahın sekizinde bendeki feryat figanı bütün apartman duymuş, belki de evde kavga oluyor diye düşünmüştür. Burnuma tampon takıldı, acısı bir yana ağzımdan nefes alacağım diye helak oldum. Arkadaşlarım ziyaretime geldiğinde geçmiş olsun dedikten sonra ağız birliği etmişçesine; "Artık biraz yavaşlasan" diye uyardılar. Anladım ki adına yaşamak denen bu kısacık yolda yürümeyi biraz abartmış koşar adıma geçmişim. Bugün itibari ile tamponlarım çıktı. Burnum domuz burnundan hallice görünüyor. Beyefendi düzeleceğini söylüyor ama tedirginim açıkçası.
Tedirginliğim burnumun eski halinde olmamasından mı yoksa Ajda Pekkan sendromu yaşayıp yaşlanmayı istemediğimi fark etmemden mi bilemiyorum.

Hiç yorum yok: