17 Eylül 2013 Salı

SAPANCA DEĞİŞİYOR - MU?


Annemin demir bahçe kapısını zorlayarak açtım. İyice eskimiş, paslanmış. Bakıma ihtiyacı var.
Canım annem balkonda her zamanki kanepesinde yolumu gözlüyor. Artık eskisi gibi hızlı hareket edemediğinden  ağır ağır kalkıyor beni karşılamak için. Uyanık, kilosunu belli etmeyecek bol bir elbise giymiş.
İçerideki odadan temizlik sesleri geliyor. Daha yol yorgunluğunu atmadan üzerimi değiştirip temizliğe dahil oluyorum. 
Neyse geldiğim ilk gün temizlik işini bitirip diğer günler rahat ediyoruz. Akşam üzeri kuzenlerim geliyor sırayla, sonra arkadaşlarım. Bütün zamanlarımız balkonda geçiyor neredeyse. Yatmak ve yemek yapmak için içeriye geçiyoruz. Yemeğimizi balkonda yiyoruz.

Ertesi sabah Sala sesiyle uyanıyorum. "Biri ölmüş. Kim acaba?" derken sokağımızın sonunda bir süredir hasta olan bir kadının  vefat ettiğini söylüyor belediyenin anonsu. Anonslarda garip bir durum dikkatimi çekiyor. Ölen kişinin sadece erkek yakınlarının adı zikrediliyor. Yanı ölenin kızının adını söylemiyorlar. Dinimizde böyle bir kadın ayrımcılığı var mı? Annem vefat eden hakkında bir şeyler anlatıyor, "iyi kadındı" diyor.
Hayat devam ediyor.

"Anne yıllardır bize salçalar yapıyordun. Bu yıl da ben sana yapayım." diyorum. Annemin ağzı kulaklarında. Kasabada yaşamanın avantajları anında önümüze çıkıyor. Çuvallarla biber satan satıcılar geçiyor kapının önünden. İki çuval biber, 20 kilodan kırk kilo. Ben bu işi nasıl becereceğim?
Bu kadar salçayı ne yapacak bilemedin ama ses etmiyorum. Geldiğimin ikinci günü biber ayıklamak, yıkamak, kaynatmakla geçiyor. 15 kavanoz...
Sonraki gün kuzenimle sabah yürüyüşü yapacağız, dönüş yolunda fırından sıcacık simitler alacağız. Çarşı içinde 30 yıldır aynı yerinde olan manava uğrayıp annemin sevdiği üzümden alıyorum. Yaşlı manav dertli. Kentsel dönüşüm projesi çerçevesinde çarşıya meydan kazandırmak amacı ile binaları yıkıyorlar. Proje sonunda Sapanca güzel bir meydana sahip olacak ama esnaf rahatsız bu durumdan.

Manav bunları anlatırken yeni bir dükkan arıyor kendine, emekli olup evinde oturmayı düşünmüyor bile. Doğduğum memlekette pek alışık olmadığım derecede kibar bir dille başımızı ağrıttığını düşündüğünden özür diliyor. 
Üzümü, simidi alıp ara sokaklardan evimize doğru giderken yanımızda bir araba duruyor. Kırk yaşlarında bir adamın sorduğu soru ile hayrete düşüyorum.
" Burada masajcı varmış. Biliyor musunuz?" 
Eyvah! Sapık birine rastladık. Burası Sapanca, nasıl bir yer bu masajcı, bu adam şaka mı yapıyor? derken kuzenim gayet ciddi tarif ediyor.
Meğer gerçekten masajcı varmış. Böyle küçük muhafazakar yerlerde başka anlamlara gelecek meslekleri yapmak zordur diye düşünürken yanılıyorum. Aklıma gelen kötü düşünceler yüzünden kendimden utanıyorum. Gerçekten kadınların da erkeklerin de gittiği, daha çok bel problemleri olanların ilgisini çeken bir yermiş burası. 

Aslında Sapanca'da hiç bir şeye şaşırmamam gerektiğini hala anlamadığım için kendime şaşırıyorum. Çünkü ertesi gün çarşının içinde kuzenimin kocasına ait kahvehanede çay içiyoruz. Üç kadını kahvehaneden çıkarken gören kuzenimin kocasının arkadaşları onunla alay ediyorlar;
"Hayrola ihsan Altın günü mü yaptın?"
Biz korkuyla İhsan abinin yüzüne bakıyoruz. O ise gülümsemekle yetiniyor. Adam öldürmekten hapse girip bir yıl önce çıkmış bir adama bu şaka yapılır mı?
Bu şakayı yapanın kaç yıl içeride yattığını öğrenmek bile istemiyorum.



Hiç yorum yok: