3 Ocak 2015 Cumartesi

6 GÜNDE ÜÇ ÜLKE - HOLLANDA


Kızımı ziyarete Düsseldorf'a gitmiştik. Hızlandırılmış bir geziyle Düsseldorf'u tamamladıktan sonra ertesi gün trenle Hollanda - Amsterdam'a gideceğiz. Mercimeğim yakın bir zamanda okulla buraya gittiği için bize katılmadı ama bizim adımıza biletleri önceden almış. Düsseldorf - Amsterdam arası hızlı tren ile yaklaşık 2.5 saat. Tren fiyatları  gidiş - dönüş 40 Euro.        
Trende dört kişilik, ortasında masa olan yerde gençten bir çocuk oturuyor, biz kendi aramızda Türkçe konuşunca dönüp baktı. Türk olduğunu anlayınca izin isteyip karşısına oturduk. Efendi saygılı, Almanya'da doğup büyümüş üniversiteli gençle muhabbet ettik zaman çabucak geçti. Bu arada sınır falan olmadığı için Almanya'dan Hollanda'ya geçtiğimizi evlerin değişikliğinden ve kanallardan anladık. Genç çocuk bize "bazen sınır polisi trende dolaşır ve pasaport sorabilir ama çok sık olmuyor." derken sınır polisi bulunduğumuz  vagona girerek son derece kibar bir halde pasaport kontrolü yapacağını söyledi. AB vatandaşları sadece biletlerini ve kimliklerini gösterirken bizim gibi bir kaç turist pasaportlarımızı gösterdik. Polis bir pasaporta bir de bana baktı, pasaport resmime benzetemedi mi bilemeyeceğim, elindeki optik cihazıyla resmi inceledi, sağına soluna baktı. Utanmasa dişleyip ayarını ölçecek. Neyse geri verdi.

Amsterdam'a indiğimizde soğuğa rağmen müthiş bir kalabalıkla karşılaştık. Tren istasyonu şehrin neredeyse tam göbeğinde Noel tatili olduğu için meydanlar cıvıl cıvıl. Bu arada tarih okuduğum için ilk izlenimim 1600- 1700 yılından kalma binalar, kiliseler, katedraller... Sonra bisikletler.. 

Kalacağımız otel Dam meydanına çok yakın olması gerekiyor. Önce meydanı bulup sonra otelimize varıyoruz. Otelin resepsiyonuna çıkmak için yapılan merdivenler daracık ve dik. Mobilyaları, beyaz eşyayı ve yatakları bu merdivenlerden çıkartmak zor değil, imkansız. Sanırım camdan içeriye sokmuşlar diye yorum yaptık. 
Çekinlerimizi yaptırdıktan sonra dinlenmek için odamıza çekiliyoruz ki o da ne! Odada cam yok. Oda minicik.. Tamam merdivenlerden anlamıştık odanın küçük olabileceğini ama booking.com'da balkonlu odalar görünüyordu. Sonra kafamızı kaldırdığımızda tavana yakın bir yerde bizim banyo pencereleri gibi iki pencere gördük. Hiç yerleşmeden resepsiyona geri döndük.
Filiz'le ikimizin ingilizcesini birleştirirsen orta halli bir ingilizce anca eder fakat o odada kalamayacağımızı rezervasyon yaptırırken balkonlu odalar gördüğümüzü, balkon istediğimizi söyledik. Kız baktı bize odayı veremeyecek bir kaç dakika beklettikten sonra yeni odamızın anahtarını verdi. Yerleştiğimiz odadan aşağıda resimdeki manzara görünüyor. Israr ettiğimiz için isabet etmişiz.

Amsterdam'a gelip kanal turu yapmadan olmaz. Bir saat süren tura katılıp kanallar arasında dolaşıyoruz. Evlere hayranlıkla bakıyoruz. Tarihlerini koruyan bu insanlara hayranlık duymamak elde değil. Bu arada sadece bir yerde inşaata rastlıyoruz. Bizdeki müteahhitler olsa kanala bakan bu evleri yıkar apartmanlar dikerlerdi kesin. Kanal turunda botun içinde Almanca- Felemenkçe - İngilizce etraftaki binalar ve kanal hakkında bilgi veriliyor. Hollandanın en dar evi dikkatimizi çekiyor. Dışarıya bakan tek bir camı var ve iki bina arasına sıkışmış.

Amsterdam bir bisikletler şehri. Kadın erkek, genç, yaşlı, çalışan, çalışmayan herkes bisiklete biniyor. Son derece şık giyinmiş, kadınlar ve erkekler ellerinde evrak çantaları, bilgisayar çantaları,bisikletle işlerine gidiyorlar. Trafik sorunu bisiklet ve toplu taşıma araçlarıyla çözülmüş. İki gün boyunca bir kez klakson sesine rastladım. O da bisiklet ziliydi ve maalesef ben binalara hayran hayran bakarken bisiklet yoluna çıktığım için, bir hanım benden dolayı zili çaldı. 

Gece Dam meydanında bizde taksim meydanında olan konserler gibi bir konser vardı. Buranın ünlü şarkıcıları olduğunu düşündüğüm iki erkek iki bayan sırayla şarkılar söylediler. Şarkılar ağırlıklı olarak dini içerikliydi. Arada Cesus (İsa) nakaratlarından anladım.  

Çiçek pazarında gezerken Mazhar Alanson'un "sana sarı laleler aldım çiçek pazarından." şarkısını mırıldandık fakat lalelere bakmakla yetindik. Geçen yıl büyük kızım lale soğanı almıştı buradan fakat ben onu ekene kadar çürütmüştüm. Tekrar uğraşmayayım. 
Amsterdam'da iki gün boyunca yürüdük, yürüdük. 
yemek için önerilen bazı yerleri defterime not etmiş olmama rağmen meydana bakan sokakta Simit Sarayı'nı görünce tercihimiz belli oldu. Fakat "Patat" denilen patates kızartmasını yemeden olmazdı. 

Maalesef Noel dolayısı ile bir çok yer kapalı olduğu için istediğim müzelere giremedik. Alışverişi düşünmediğimiz için dükkanların kapalı olması neşemizi kaçırmadı. 
Öneri olarak söylemek gerekirse:
Amsterdam Kanal Turu
Rembrand Square 
Çiçek pazarı
Van Gogh Müzesi
Nine Litte Streeets
Spui Meydanı
Dam Meydanı
Amsterdam'ın ara sokaklarında birbirinden güzel evleri görmek, kanallar arasındaki köprülerde resimler çektirmek.


Hiç yorum yok: