4 Ocak 2015 Pazar

ALTI GÜNDE ÜÇ ÜLKE - BELÇİKA


İki arkadaş Hollanda'dan döndüğümüzde Düsseldorf tren istasyonunda mercimek bizi bekliyordu. Eve gidip hemen yattık, çünkü ertesi gün mercimek ve arkadaşı Gizem de bize katılacak ve Belçika'ya gideceğiz.
Sabah erkenden kalktık. Bu sefer tren değil otobüsle gideceğiz Brüksel'e. 
Düsseldorf - Brüksel arası otobüsle 2,5 saat. Gidiş - Dönüş 28 Euro.
Güzel bir şans eseri iki katlı otobüsün üst katında ve en önde oturuyoruz. Kızlar koltuklarına oturmadan otobüs'ün Wi-Fi şifresini istediler bir iki mesajdan sonra hemen uyudular. Biz iki arkadaş çevreyi seyrediyoruz. Hava biraz yağmurlu ama şansımıza kar yok. Almanya'dan Belçika'ya geçerken sınırı yolların bozulmasından anlayabilirsiniz dedi kızım. Hakikatten Belçika yolları Almanya yollarından daha bozuk. Ama aklınıza çok bozuk bir yol gelmesin. AB ülkesi standartlarına göre bozuk. Yoksa bizim tem yolundan daha iyi. 

Biz hep cennet vatanımız, yeşil vatanımız diyoruz ya. Tamam vatanımız cennet fakat başkalarının vatanı da o kadar kötü değil. Her taraf yemyeşil, alabildiğine uzanan yeşillikler ve ormanlar var. 
Brüksel devasa tarihi binaların olduğu bir şehir. Avrupa Parlamentosu, NATO Merkez Karargahı, AB Komisyonu gibi merkezlerin burada olması dolayısı ile bende gri görünüşü  bir şehir izlenimi uyandırdı.

Otel odamız Amsterdam'da kaldığımız odadan sonra saray gibi geldi. 4 Kişilik odada 5 yatak vardı ve kocaman bir odaydı. Özellikle  pencerelerin baktığı meydanda ikinci el pazarı ve antika pazarı kurulmuştu. Bu odayı almamızda otelde çalışan ve uzun yıllardır burada yaşayan bir Türk'e rastlamamızın etkisi de oldu tabi. (Yaşasın! her yerde Türk. Hatta ertesi gün Brüksel'de gezerken köpeğini dolaştıran bir kadına İngilizce yol sorduk, kadın Türk çıktı. Yol kenarında kadınla uzun uzun sohbet ettik.) 

Brüksel'deki gezimizin asıl amacı Brugge'e gitmek olduğu için otelde hiç oyalanmadan bir trene atlayıp Brüksel'e 45 dakikalık mesafedeki Brugge'e gittik.
Brugge Avrupanın günümüze kadar gelebilmiş en önemli "Ortaçağ" kentlerinden biri. Kent ortaçağ'dan itibaren boyutlarından dışarıya hiç taşmamış. İkinci Dünya Savaşında tahrip olmamış. 

Bir masal kenti düşünün. İşte Brugge tıpkı böyle bir yer. Hani bir kente aşık olmak gibi klişe bir söz vardır ya! İşte ben bu kente aşık oldum. 
Şehrin içinde tıpkı Hollanda'da Venedik'te olduğu gibi kanallar var. Binalar minik, sevimli ve büyüleyici.

Buraya Sevgilinizi alıp gelmeniz lazım. Burada Roman yazmanız lazım. Buranın sokaklarında dolaşıp sessizliği hissetmeniz, sadece o anı yaşamanız lazım.
Sevimli bir restoranda yemeğimizi yedik, çikolata dükkanlarında kendimizi kaybettik, yılbaşı dolayısı ile ışıl ışıl süslenmiş vitrinleri seyrettik.
( Bu arada döndüğümde buradan o kadar bahsettim ki Beyefendi heveslendi. En kısa zamanda birlikte gideceğiz.)

Kızlar bir süre sonra Brüksel'e dönmek istediler. Onlar döndükten sonra biz gezimize devam ettik. Markt Meydanı etrafındaki restoranlardan birinde oturup biramızı içip meydanda gelip geçenleri seyrettik. 

Saat 8'de kalkacak trenle Brüksel'e döndük. 
Ertesi gün Brüksel gezimiz için Günlük bilet alarak bütün toplu taşıma araçlarını kullandık ve şehrin altını üstüne getirdik. Brüksel'de gezilecek yer önerilerim şunlar:

Grand Place ( Belediye Binası, Şehir Müzesi gibi yerlerin bulunduğu meydan.)
Rue Neuve ( Ünlü markaların bulunduğu  alışveriş sokağı.)
Coudenberg ( Coudenberg sarayı ve kalenin bulunduğu tepe.) ( Biz gittiğimizde saray restore ediliyordu.)
Kraliyet Sarayı
The National Bazilika

Gece geç vakit otobüsle Düsseldorf'a döndük.
Ertesi gün Mercimek bizi Köln'e götürdü. Noel dolayısı ile her taraf kapalıydı, sadece kiliseler ve katedraller hariç. Burada şehrin her yerinden görünen ve 1248 yılında yapımına başlanan katedrali gördük. Gerçekten şimdiye kadar gördüğüm katedraller içerisinde en büyüğü Köln Katedraliydi diyebilirim. Zaten dünyanın 3. büyük katedraliymiş. ( Birincisi Chartres katedrali- Fransa, ikincisi Floransa katedrali. Ben bu katedrali görmüştüm fakat aklımda daha küçük kalmış. )

Sonunda dönüş saati yaklaştı hasretlik şimdiden çöktü. 1.5 ay sonra kavuşacağımız tesellisiyle üzüntümü belli etmedim. Havaalanında birbirimize el salladık ve 6 günlük küçük Avrupa turunun sonuna geldik.

Not: Bu arada Manneken Pis (işeyen çocuk heykeli)'i aradık. Bir türlü bulamadık. Sonra da hem soğuk, hem de yorgunluktan dolayı aramaktan vazgeçtik.  


Hiç yorum yok: