31 Ekim 2013 Perşembe

SONBAHAR'DA ARMUTLU


Keriman "Hadi gelin!" dediğinde ikiletmedik. Filiz'le beraber çantamıza iki parça bir şeyler koyup Yenikapı feribotuna bindik, Rahat bir yolculukla bir buçuk saatte Armutlu'daydık.
Geçtiğimiz yaz geldiğimizde cıvıl cıvıl olan sahil şeridinde şimdi ağaç görünümlü beton banklarda oturan yaşlılar ve güneşe yüzünü dönmüş bir kaç tane tembel sokak kedisi var.
Alabildiğine sakin sokakları etraftaki inşaat sesleri bölüyor. O kadar yumuşak bir hava ve o kadar güzel bir deniz var ki insanın aldanıp denize dalması geliyor. Sanıyorum on yıl daha genç olsam hastalanmayı göze alıp bu çılgınlığı yapabilirdim. Filizin muzip bakışlarından benimle aynı fikirde olduğunu anlamamak mümkün değil.
Keriman'ın evinin manzarası bu.

Güneş yavaşça batmak üzereydi ve biz balkonda çaylarımızı yudumluyorduk. Hava iyiden iyiye kararınca denizin üzerinde onlarca ateş böceği belirdi. Sanki birileri hani şimdilerde moda olan dilek fenerleri var ya onlardan uçurmuş ama o fenerler denizin üzerinde ışıl ışıl kalmış gibi duruyor. Meğer ertesi gün satmak üzere akşamdan balık avlayan balıkçıların teknelerindeki lambalarmış gördüğümüz ışıklar. Keşke Kerimoş söylemeseydi, bizim hayalimiz daha sevimli ve ortama uygundu. Üç kadın, bir sürü anlatılacak konu; geç vakte kadar balkonda oturduk.

Erken kalkmayı seviyorum ya misafirlik falan dinlemedim erkenden kalkıp alabildiğine uzanan denizi seyrelttim. Hani filmlerde kadın evinin balkonuna çıkar, uzun uzun karşısındaki uçsuz bucaksız okyanusu seyreder ya, benim denize uzun uzun bakmam yaklaşık 2-3 dakika sürdü. Tabi kadın Miami sahilinde uçsuz bucaksız bir kumsalın dibinden denizi seyrederken ben armutlu sahilinde yanı başımızdaki inşaatın harç sesiyle kendime geldiğim için ruhani halim kısa sürmüş olabilir.

kahvaltıdan sonra Kerimoş 30 yıllık öğretmen geçmişi ile tıpkı çocuklarına hükmeden anneler gibi aldı bizi köy içindeki bir hamama götürdü. Biz zaten buraya geldikten sonra kendimizi ona teslim etmiştik. Ne demişler "teslim ol mutlu ol". Hamama giriş 7 lira ama parayı alan kadına ekstradan 70 lira versen yüzü gülmeyecek. Dayak yemekten tırsarak sessizce içeriye girdik. Girişte 20 santime 30 santim eninde küçücük dolaplar var, içine sadece cüzdan sığabilir; küçük dolap kilitlenebiliyor. İçeride kocaman dolaplar var, onların kilidi yok. İki dolaba ne gerek var büyük dolaba kilit tak insanlar giysilerini cüzdanlarını koysunlar. Cüzdanımızı küçük dolaplara giysilerimizi büyüğüne koyduk. Başımız göğe erdi. 
Hamam kalabalık değil. Bizim haricimizde sonradan 70 yaşında olduğunu öğrendiğimiz tombik bir teyze var. 
Bir kaç dakika sonra Filiz'in yanımızda olmadığını fark ediyoruz. melek arkadaşım gitmiş hamamın bir köşesinde teyzeyi yıkıyor. İyilik yapın, size mutlaka geriye döner. Çıkışta teyze bizi eve kadar arabaları ile götürmeyi teklif ediyor. Erkekler kısmından çıkan kocasıyla bizi arabalarına alıyor, mandalina ikram ediyorlar. Yol uzun olduğu için çok makbule geçiyor.

Sahilde Gündüz kardeşler Kasap köfte yazan bir yer dikkatimizi çekiyor. Üç kişi üç ızgara köfte ve iki sucuk ızgara,  kola, ayran, salata yiyoruz. Hesap 49 lira geliyor. İstanbul'da olsa 3 katı para ödenirdi diye düşünerek mutlu oluyoruz. Üstelik ortak fikir  şu; Yediğimiz en iyi köfte ve sucuklardan biriydi.
Eve dönüp yine balkonun doyulmaz manzarasında çaylarımızı yudumluyoruz. Gün bitiyor.
İki günlük Armutlu gezimiz böylelikle sona eriyor. 
Hadi bakalım kürkçü dükkanına...





Hiç yorum yok: