23 Nisan 2016 Cumartesi

SURİYE VE IRAK VATANDAŞLARINI KÜÇÜK GÖRME EĞİLİMİ


AUZEF Tarih üçüncü sınıf derslerim arasında Memlükler Tarihi var. 1200 -1400 yıllarında Mısır'da hüküm sürmüş Memlükleri çalışmak çok ilgimi çekti. Anne tarafından çerkes kanım çoğunluğu çerkeslerden oluşan Memlüklere karşı sempati duydu sanırım.
Ders konularımın içinde 1300 yıllarında Moğol istilasından kaçarak Mısır'a göç eden Suriyelilerden bahsediyordu. Suriyellerin tarihlerinde hep bir göç hikayelerinin olduğunu düşündüm bir an. Sosyal medyada zaman zaman okuduğum bazı olumsuz yazılar geldi aklıma. Neden ülkeleri için savaşmıyorlar da göç etmeyi tercih ediyorlar düşüncesi geldi geçti zihnimden. Sonra insanlar yaşadıklarını sadece kendileri bilirler diyerek bu düşünceyi kafamdan attım. Yakın bir zaman önce şahit olduğum bir konuşmayı hatırladım.
Ortanca kızım Mimar Sinan Üniversitesinde okuyor. Okuldan erken çıkacak, benimle Sultanahmet'te buluşacak ve anne kız kültür turu yapacağız. Müze gezecek, turist gibi dolaşacağız.  Bulunduğum semtten belediye otobüsüne bindim. Yol yaklaşık bir saat sürecek, kitabımı açtım okuyacağım ki arkamdaki koltukta oturanların muhabbetleri dikkatimi çekti, kitabı kapattım.
İki erkek konuşuyorlar; ses tonlarından genç olmadıkları belli. Birinin türkçesi düzgün, diğeri arap aksanıyla konuşuyor.

Türkçesi düzgün olan anlatıyor:
"Valla sizi Amerika'ya almaları biraz zor  orada 24 saat çalışman lazım. Amerika özgürlükler ülkesi ama çalışırsan. Hem oranın yolları uuuvv... Tüneller köprüler, kocaman caddeler. New York'da hava alanından şehre gidene kadar 20 tane tünel, köprü var. (Aynı yolu gitmiş biri olarak bu kadar köprü ve tünel olmadığını biliyorum.) İyi paralar kazanırsın gidersen ama gitmen zor. Benim kardeşim gemide çalışıyordu, oraya gidince bir daha dönmedi. Şimdi orada lahmacun dükkanı var. Ben de onun sayesinde gittim 20 yıl kaldım. 4 Yıl önce döndüm.
Konuşma bu şekilde ilerlerken, daha doğrusu adam diğerine nasihat ve biraz da küçük görme ile anlatırken birden  sonra keşke sormasaydım da kendi kendime monolog halinde konuşsaydım diye düşündüğü soruyu sordu;
"Sahi sen nereden geldin buraya?"
"Erbil - Irak"
"Eee.. orada ne iş yapıyordun ki?"
"Ben hocaydım, öğretmen yani."
"Ne öğretmeniydin?"
"Üniversitede Arkeoloji Profesörüydüm."
.....
Bizimki bir yerlerden tutturmak için:
"İşte iyi de ingilizce bilmeden yurt dışına gitmek zor."
"Ben zaten ingilizce ders veriyordum okulda, ingilizcem var, biraz da İspanyolca.."
Bir süre sessizlik oldu,
"Ya sen Amerika'ya gitmeyi falan boşver, Avrupa'da bir yere kapağı at. Mesela İngiltere'ye git sen. Ama oraya gidip kabul edilmek için torpil lazım. Var mı bir tanıdığın?"
"Ağabeyim var."
Kardeşi gemilerde çalışıp Amerika'ya kapağı attığında Lahmacun dükkanı açan şöyle dedi:
"Hah! tamam işte Ne iş yapıyor ağabeyin orada?"
"Beyin Cerrahı."
...
Sessizlik uzun sürmedi. Bizimki tam zamanında ineceği yere geldiğini söyleyerek Vatan caddesinde indi. Benim aklıma Almanya'ya işçi olarak giden Türklere Almanların ne gözle baktıkları hakkındaki hikayeler geldi. Okumak için, iş yapmak için gidenler hep gurbetçi gözüyle bakıldı, küçük görüldü. Şimdi biz de Arap ülkelerinden gelen herkese ön yargılı yaklaşma eğilimindeyiz. Yollarda dilenen insanları görüp bütün mültecileri dilenci, tehlikeli zararlı olarak düşünür olduk. Sanki daha önce dilencilerimiz, sokakta yaşayanlarımız, çöpten yiyecek toplayanlarımız yokmuş gibi.
Böyle düşünmesek ne güzel olmaz mı?


Hiç yorum yok: