"Hayat kelebek fotoğrafı çekmek gibidir." diye yazmıştı çok sevdiğim biri.
Sözün sahibi uzun uzun anlatmıştı hayatı kelebeği ve resim çekmeyi, ama ben hayat ve kelebeğe takıldım hep.
Hayat kelebeğin ömrü gibi kısa mıydı kıymetini bilmeyene?
Başkalarının kelebek resmine bakmak mı yoksa kendi kelebeğimizi aramak mıydı hayat?
Kendi kelebeğimizi aramak, bulmak ve resmini çekmek amacımız olmuş ta farkında değil miydik?
Şimdi yolun yarısını bir hayli geçmişken düşünüyorum;
Bazen tam önümde durdu sarı, turuncu, beyaz renkleriyle, Heyhat; Benim kelebek gören gözlerim yoktu.
Ben kelebekleri aradığımda aradığım kelebekler zamansızdı, ortada yoktu.
Ben kelebeği aradım kelebek gelip tam karşımda durdu. Kanatlarında dünyanın en güzel renkleri, gözlerinde kısacık yaşamının hüznü.
Ama yanımda bu güzelliği ve hüznü resmedecekbir makinem olmadı.
Ben ve kelebek aynı zamanda, aynı karede de olamadık.
Kim bilir kelebeğin tercihinde benimle olmak yoktu, belki de ben kelebeklerden ümidimi kestim.
Camımın dibinde kanatlarını kapatmış bir kelebek..
Turuncu rengini soldurmuş rüzgar,
Yattığın yerde yorgunuluğunun izleri var.
Turuncu rengini soldurmuş rüzgar,
Yattığın yerde yorgunuluğunun izleri var.
Ömrün mü tükendi göçtün gittin bu hayattan?
Yoksa kendin mi tükettin ömrünü evimin camına konaraktan...
1 yorum:
harika bir yazı çok duygulandım t.k
Yorum Gönder