Beyaz evin güzel kızıydı o.
Kestane rengi dalgalı saçlarının çevrelediği pembe beyaz teni, zaman zaman yeşillenen ela gözleri vardı.Yazın biraz güneşte kalsa duru beyaz cildinde çıkan çiller onu daha da sevimli gösterse de o çillerinden nefret ederdi. Ufak tefekti ama giydiği apartman topuklu ayakkabıları, vücuduna oturup aşağılara doğru bollaşan pantolonları, dizlerinin üzerinde son bulan evaze elbiseleri ile çok şık giyinir, giydiğini yakıştırırdı.
Onu görüp de beğenmeyen erkek yok gibiydi. Kasabanın yakışıklı komiseri Cahit Külebi olmuş da;
"Senin dudakların pembe, ellerin beyaz,
Al tut ellerimi bebek tut biraz."
Flörtü sever ama sınırlarını kendisi koyardı.
Beğendiği bir genç vardı. Biraz serseri, ama yakışıklı. Günde birkaç kez kapının önünden geçerdi. Onu görmek için mahallenin delikanlılarıyla arkadaş olmuştu. Ama bilirdi ki o kızı ona vermezler. Yine de kız evlenene kadar ümidini yitirmemişti.
Çok okurdu. Gözleri bozulmuştu, evdekiler kızıyor diye gece ayışığında cam kenarlarında kitaplar okurdu. Güzel yemek yapar, pastaları börekleri aile arasında çok sevilirdi. Yaptıklarıyla ters orantılı olarak yemeyi pek sevmez, çok yiyene de kızardı. Tabağı, bardağı aile fertlerinden ayrı olur ona ait bir şey kullanıldığında kıyametleri koparırdı. Ama ona kızmak söz konusu bile değildi, çünkü gönül almayı bilirdi.
İlk abla kardeş hatıralarımız benim ortaokul yıllarıma denk gelir. Benden 6 yaş büyük olduğu için daha eskiyi pek hatırlayamıyorum. Çok güzel giyinirdi. Gizlice giysilerini çalar okulda giyerdim. Eve dönünce olacaklardan korksam da yıllarca giysilerini izinsizce giydim.
Hele kahverengi süet bir paltosu, lise yıllarımın en güzel kıyafeti olmuştu. Sonunda kıyafet konusunda pes etti. Temiz kullanmam koşulu ile onları giymeme izin çıktı.
O evin kaptanı bense miçoydum. Beni çok güzel kullanır ama bu durumdan hiç şikayet etmezdim. Çünkü ablamdı. Zaman zaman bağırıştık, birbirimize kızdık, küstük. Ama birbirimizi hep sevdik. Kayıtsız şartsız sevdik.
Hayata karşı bir duruşu olmuştu. Eşini çocuklarını, ailesini çok sever, hastalık derecesinde korurdu. Haksızlığa tahammül etmez, son söyleyeceğini ilk başta patlatırdı.
Şimdi aynaya baktığında yüzünde yılların getirdiği çizgilerden hoşlanmıyor belli. O güzelim dalgalı saçları kısa kesilmiş, yer yer aklar oluşmuş. Yine ufak tefek, zayıf.
Neşeli olduğunda; "Tanrım neden ben bu kadar güzelim." diyecek kadar kendi ile barışık.
Neşeli olduğunda; "Tanrım neden ben bu kadar güzelim." diyecek kadar kendi ile barışık.
Yıllar geçmiş ama yeşil - ela gözlerindeki pırıltı hiç kaybolmamış.
Beyaz evin güzel kızı doğum günün kutlu olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder