Annemin hastalığı dolayısı ile gece geç vakitlere kadar oturunca muhabbetlerimiz de çok oldu.
Belediye megafonlarından duyduğumuz cenaze anonsları yüzünden muhabbet dönüp dolaşıp ölüme geldi. Kuzenimin evimizin bahçesindeki kurumuş dalları topladığını, bahçeyi düzenlediğini gören annem "Ölüyorum herhalde, cenazeye gelenler rahat etsin diye bahçeyi temizliyor çocuk." diyerek panik oldu.
Bu arada sülalenin kendini bilmez gençlerinden birinin yaptığı densizliği anlattı. Sülalenin yaşlı ve hiç evlenmemiş teyzesi 85 yaşında vefat etmiş. Üzeri çarşafla örtülü cenazeyi görmek isteyen yeğenlerden çarşafı açıp ölüye bakan çığlıkla dışarı kaçıyormuş. Önce kimse ne olduğunu anlayamamış. Sonra ölenin kız kardeşi bakmış ki rahmetlinin ağzında bir sigara duruyor. Yaşlı bir kadın ve ağzında sigara...
Kimin yaptığını hemen tahmin etmişler, bağırıp çağırmışlar. Ondan sonra hastalanıp yatağa düşen yaşlılar öyle korkmuş ki, başlarına buna benzer bir şey gelmemesi için ölmeden önce "O densizi cenazeme sokmayın." diye vasiyet etmişler.
Kimin yaptığını hemen tahmin etmişler, bağırıp çağırmışlar. Ondan sonra hastalanıp yatağa düşen yaşlılar öyle korkmuş ki, başlarına buna benzer bir şey gelmemesi için ölmeden önce "O densizi cenazeme sokmayın." diye vasiyet etmişler.
Annem babası ile ilgili garip bir hikaye anlattı.
Bir yaz günü dedem tarlada çalışırken anneannem ona yemek getirmiş. Bir bakmış ki dedem bir ağacın gölgesinde yatmış kestiriyor. Hemen yanı başında kocaman bir yılan. Dedeme seslense Yılan dedemi sokabilir. Hemen yandaki kazma ile yılanı oracıkta öldürmüş. Dedem gürültüye uyandığında yanı başındaki ölü yılanı görünce anneanneme kızmış. O yılanı günlerdir gördüğünü kendine zarar vermeyen bir hayvanı öldürdüğünü söylemiş. Sonra ölü yılanın şiştiğini hayretle görmüşler.
Anneannem 50 yaşında siroz hastası olunca " O yılanı öldürdüm. Kocam da şişerek öldü, ben de şişiyorum." diyerek vicdan azabı çektiğini dile getirmiş.
Annemin babası olan İsmail dedemin 40 yaşında sirozdan öldüğünü mezarının da dayılarımın, teyzemin ve anneannemin yattığı aile mezarlığında olduğunu sanıyordum, değilmiş.
Dedem hastalandığında onu İstanbul'a Haydarpaşa hastanesine yatırmışlar. Yıl 1936. Şimdiki gibi arabayla bir buçuk saatlik yol düşünmeyin. Eskiden çok kısa mesafeler bile günler alıyormuş. Hastaneye yatırıp geri gelmişler. Dedem hastanede bir süre yattıktan sonra tam taburcu edilecekken fenalaşıp ölmüş. Anneannemin küçük çocukları olduğu için yanında değilmiş. Akrabalar ziyaretine anca haftada bir gittikleri için hastane görevlileri bir süre ölüyü bekletip gömmüşler. Anneannemler dedemi ziyarete gittiklerinde onun öldüğünü ve gömüldüğünü söylemişler. Büyük dayılarımız zaman zaman sahipsiz ölüleri tıp fakültelerinde deney olarak kullandıklarından bahseder içlenirlerdi.
Şimdi ne zaman bir hastanede iskelete rastlasam "Acaba bu dedem olabilir mi?" diye düşünmeden kendimi alamıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder