4 Kasım 2011 Cuma

BU YIL KURBAN SİZ OLMAYIN


İstanbul'daki bütün üst geçitlerin korkuluklarında ilan panolarında, yol kenarlarında "Bu yıl kurban siz olmayın" yazıyor. Genel anlamı yollardaki trafik kazalarına dikkat çekse de ben bu yazıyı her yıl olduğu gibi bu yıl da kurban keselim derken kendini yaralayan insanların üzerlerine alınmaları taraftarıyım. Her ne kadar önlem alındığı söylense de hastanelerin acil servisleri fazladan mesai yapacak gibi görünüyor.
Kurban bayramında hep "Beyaz kulak" isimli danamız gelir aklıma.
Geçen yıl bu zamanlarda yazdığım "Danaya girmek" yazısını tekrarlasam nasıl olur acaba?

"Beyaz kulak" isminde bir danamız vardı.
Doğduğu yıl çok kış olmuştu. Ahırda üşümesin diye kocaman mutfağımızın bir köşesine kilimlerin üzerine yatırdı babaannem. Bir süre sıcakta yattıktan sonra kalkmaya çalıştı. Önce iki ön ayaklarında, sonra arka ayaklarının yardımı ile ayağa kalktı. İncecik bacakları titriyordu. Kocaman gözleri, kulağındaki beyazlık hariç  simsiyah tüyleri ile gördüğüm en güzel  yavruydu.
Yeni doğan insanın ayağa kalkması için yaklaşık bir yıl geçmesi gerekirken, buzağımız bir saat içinde titreyerek de olsa yürümeye başlamıştı.
Sonraki aylarda o büyüdükçe  onu ailenin bir ferdi gibi gibi görmeye başladık. Annesini  kurbanda kesmiş, onu öksüz bırakmıştık. Zaten babası da belli değildi.
Evimizden 3 kilometre uzakta olan tarlamıza götürür taze otlarla beslerdik.
Ama bizim beyaz kulak öyle sakin bir hayvan değildi. 
Bir keresinde mahalledeki inşaat alanında kireç çukuruna düşmüş boğulmaktan son anda kurtulmuştu.
Bir keresinde arı kovanına başını sokarak karıştırmış, eşek arılarının gazabına uğramıştı. Beyaz kulağın bütün vücudu arıların sokması sonucu şişmiş, babaannemin yaptığı kocakarı ilaçları ile iyileşmişti.
Babaannemden çekinir, bizi iplemezdi. Babaannemin bize uyguladığı garip bir cezalandırma yöntemi vardı. Kızdığında neremizi yakalarsa oraya ısırırdı.
Bizim beyaz kulak da bu cezalandırma yönteminden nasibini almıştı. Bazen babaannemin elinden kurtulur kaçar mahalle mahalle onu arardık. Sonunda bulduğumuzda babaannem sinirle kulağını ısırırdı.

Bir Kurban Bayramı arifesinde biz üç kardeş kurban mevzuları yapılmadığını fark ettik. Bu işin içinde bir şey vardı. Beyaz kulak artık taze yem de yemiyor, samanla besleniyordu. "Hamile kalamıyor kısır galiba" sözleri dolaşıyordu büyükler arasında.
Hemen duruma uyandık. Bu sene kurban olma sırası beyaz kulağa gelmişti. 
Bayram sabahı sülaleden altı kişi bizim evde. 
Bir de biz yedi. Öyle ya kurban kesenler 5-7-9 gibi tek sayıda danaya girerlerdi.
Eyvah! Gitti beyaz kulak..
Üç kardeş öğle bir yaygara koparttık ki o kocaman adamlar ne yaptılarsa bizi ikna edemediler.
Büyük babam ağlamalarımıza dayanamadı. Ağabeyimi gelecek olan kasaba yolladı. Bir dana alıp getirmesini, evdekini kesmeyeceğimizi söyledi.
O Bayram yaşadığım en güzel Kurban Bayramı oldu. 
Beyaz kulak'ın hayatı kurtulmuştu.
Bir sonraki yıl Kurban Bayramı gelmeden Beyaz Kulağı sattılar. Biz kurban olduğunu görmeyelim diye.
İlanlarda yazıldığı gibi; Bu yıl kurban siz olmayın.
Hem danada, hem de yollarda.
Bayramınız Kutlu olsun.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

t.k