Sapanca'da doğduğum evin penceresinden baktığımda çoğunlukla kamyon, ara sıra da Reno marka otomobiller geçerdi kapımızın önünden. Böyle kış günlerinde giyotin pencerelerimizin camları buğulanır, ya adımı ya da imzamı atardım birazdan kaybolup gidecek buhara. Sonraki yıllarda imzamı atmasaydım dediğim anlarım da oldu, adımı unutmak istediğim zamanlarım da.
Sapanca'da ki evimizde pencereden bakmanın olağan halleri yanında İstanbul'da yaşadığım 25 yılda pencerede oturup dışarıya bakanlar ya torununu, çocuğunu bekleyen yaşlı teyzeler, ya da somurtuk bir yüz ifadesiyle bakınan küçük çocuklar olmuştu.
Bu 25 yıl içinde yerlere kadar uzanan camlarım varken önüne geçecek zamanım olmadı, oturacak zamanlarımda da camlarım uygun olmadı.
Bazen güzel bir evin hoş manzaralarında perdelerin sıkı sıkıya çekili olduğunu görünce anlam veremiyordum. Koca bir yaz boyunca güzelim balkonlarında oturmayıp içeride loş ışıkta ortalama 76 ekran televizyonların karşısında geçiriyorlardı insanlar zamanlarını. Dışarıda bir hayat yaşanırken içeride duvarlarında oynayan bir hayali yaşamaya çalışıyorlardı.
Sapanca'da yaşadığım sürenin daha fazlasını İstanbul'da geçirdiğim halde taşralı ruhum giyotin penceremden baktığım dünyayı özlüyor.
Aslıma rücu mu ediyorum? derken geçen yıl bu zamanlarda yazdığım bir yazı geldi aklıma;
Aslına rücu etmek vardır hani!
Değişirsiniz çabalarsınız ama bir an gelir bir hareketinizle aslınıza dönersiniz.
Aslına rücu etmek kavramı eşler arasında çok yaygındır ama kadınlar daha çok dillendiriyorlar.
Cicim ayları bittiğinde, kibar, anlayışlı, sevecen adam gider, yerine kaba saba biri gelir.
İşe başladığınızda melek gibi olan patronunuz 6 ay sonra bağırıp çağırmaya başlar.
Her
anlattığınızı can-ı gönülden dinleyen, yaptığınız esprilere gülen kız
arkadaşınız bir süre sonra siz konuşurken cep telefonu ile oynar.
Kibarlıktan, nezaketten, saygıdan dem vuran bir adamın eşini dövdüğünü öğrenirsiniz.
Doğduğumuz
andan itibaren sürekli bir değişim içinde oluyoruz. Yaşadığımız yer,
birlikte olduğumuz insanlar, eğitimimiz, hırslarımız, yaptıklarımız ve
yapamadıklarımız bize bir şeyler katar, çıplak derimizi katman katman
örter, şekillendirir. Değişmiş, gelişmiş, eğitilmiş görünürüz.
Ta ki aslımıza Rücu edene kadar...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder