"Acilen bir psikoloğa ihtiyacım var." dedi arkadaşımın arkadaşı.
Genç ve güzeldi. Sağlıklı çocukları, onu seven cömert bir kocası vardı. Altındaki arabadan belliydi. Bu konuşmayı şımarıklığından yapmadığı da belliydi.
Eskiden sinir doktoru derdik ve sinir doktoruna sadece delilerin gittiğini düşünürdük. Sinir doktoruna gitmek öyle ulu orta söylenecek bir şey değildi. Ayıplanır arkadan konuşulurdu.
Amerikan filmlerinin hayatımıza girmesi ile sinir doktorları diğer doktorlar gibi olağan gelmeye başladı. Filmdeki kadın "Psikiyatrist'e gitmem lazım seninle buluşamam." diyordu telefonda.
Sonra ismini doğru telaffuz etmeye başladık. Ama Psikolog ile Psikiyatrist'i zaman zaman karıştırdık.
Kendimizi dinlemeye başladığımızda vücudumuzdaki diğer uzuvlarımız gibi ruhumuzun da hastalandığını, kırıldığını fark ettik.
Hatta en çok hastalanan yanımızdı ruhumuz ama sanırım çok geç fark ettik.
Bu yaşıma geldim iki kez Psikiyatrist'e gittim.
İlk kez gidişimde evliliğimin 5. yılıydı. Bizimle aynı yaşlarda genç bir doktor olmasına rağmen kendimizi ona teslim ettik, iyi de ettik. Birbirimizi tanımamıza ve olduğumuz gibi kabullenmemize yardımcı oldu. Doktoru minnetle anıyorum.
İkinci gidişim eşimi kaybettikten 6 ay sonraydı ve ben yaşadıklarımı anca kavramaya başlamıştım. Kırılma noktamın nerede olacağını kestiremediğim için yardıma ihtiyacım vardı. Ya da hiç tanımadığım birinin karşısında sadece ağlamak istemiştim bilemiyorum.
Randevu saati geldi doktorun odasına girdim.
İşaret ettiği yere otururken doktorun duvardaki saate baktığını gördüm.
O anda canım hiç konuşmak istemedi. Beni sadece para için dinlediği hissi o kadar yoğundu ki ağzımı bıçak açmadı. Adam ve ben yaklaşık 5 dakika öylece oturduk. Sanırım o da bendeki isteksizliği hissetmiş bana zaman vermişti. Ya da "İşten sonra spor salonuna gideyim" diye düşünüyordu. Masasının yanında spora giderken kullanılan çantası duruyordu.
Birileri için iyi bir dinleyici olmalıydı ama o biri ben değildim.
Yaşım, mesleğim, medeni durumum, çocuklarım, sağlık sorunlarım gibi klasik sorulardan sonra; Buyrun dedi.
"Eşim vefat ettiğinden beri uyuyamıyor, uyuduğumda kabuslar görüyorum." diyerek kendisinden ilaç istedim. Başka bir şey sormadan reçeteyi yazmaya başladı.
Belli yıldızımız barışmamıştı.
"Tekrar gel" demedi.
Tekrar gitmeyi düşünmedim.
1 yorum:
Karşınıza oturup
-Kendinizi nasıl hissediyorsunuz? diye sorunca
-Kendimi hissetsem buraya gelmezdim
diyesi geliyor insanın.
Sevgiyle kalın...
Yorum Gönder