Ankara sıcak ve kuruydu.
Dümdüz bir ovanın üzerinde kurulan şehir tam bir memur kenti.
Trafik İstanbul ile mukayese edilemez. Yine de insanlar trafikten şikayetçi.
Uçaktan indik. Ablamın evi otogara yakın havaalanına uzak olduğundan otogara kadar otobüsle gitmeye karar verdik.
Elimizde yük olmadığı için havaalanından otobüse bindik. Bizimle birlikte otobüs bekleyen 6 kişilik İtalyan grup vardı. Merakla etrafa bakıyorlar.
Otobüs geldi hep birlikte bindik. Otobüste uçaktan inen yolcular olduğu için, üstü başı daha bir düzgün insanlar vardı.
Bir kaç durak sonra otobüs durdu ve yolcu aldı. Karşımdaki koltukta oturan İtalyan turistin hayretle baktığı yere kafamı çevirince gülmekten kendimi alamadım.
17-18 yaşlarında iki genç koridor boyunca ilerledi. Saçları daha önceki yazılarımdan birinde anlattığım Apaçi denilen tarzda dimdik yukarıya jölelenmiş, bol cepli, fermuarlı kot pantolon, bir gondolu andıran sivrilikte, ayaklarına 5 numara büyük görünen ayakkabılar, yüzler bir ölünün yüzü kadar beyaz ve ifadesiz.
Turist, Türk gençlerini böyle zannedecek diye düşünürken otobüs bir kez daha durdu ve yuh demek zorunda kaldım.
Zayıf uzun boylu başka bir genç otobüse bindi. İlk gelen apaçi gençler bunun yanında mazbut mahalle delikanlısı gibi durdu.
Karşı koltuktaki İtalyan turist yanında bulunan eşine çocuğu göstererek bir şeyler dedi. Yol boyunca ayakta duran genci seyrettiler.
Allahtan ablam ile eniştemin bizi alacakları yere gelmiştik. Otobüsten inerken gençlerin kendini bu kadar çirkinleştirmek için neden uğraştığını anlamadığımı fark ettim. Oysa hepsi pırıl pırıl çocuklar.
Annem Ankara seyahatinde günün bombasını söyleyerek kızımı dumur etti. Yola çıkarken giydiği mini elbiseye bakarak, "Dikkat et de eteklerine basıp düşme" diyerek inceden lafı yerleştirdi.
20 yıl sonra ikinci kez uçağa binmesine rağmen her gün seyahat ediyormuş gibi hiç bir heyecan belirtisi göstermedi. Sadece camdan dışarıya bakarak, "Kanadın üzerindeyiz, tam buradan kopar bu uçak." diyerek yüreğimizi ağzımıza getirdi.
Kızımla annem yol boyunca konuşup gülüştüler. Bana itibar etmediler.
Dönüşte otobüsü tercih ettik. 40 dakikada gittiğimiz yolu 5 saatte geldik.
Ankara'yı sevenlerden özür dileyerek, Ankara'nın en güzel tarafının İstanbul'a gelmek olduğunu yenilemek istiyorum...
Bu arada 27 Ağustos gecesi, Mars gezegeninin dünyaya yaklaşması sonucu ay büyüklüğünde bir görsel şölen seyretmeyi ümit ederken, yıldızlardan daha büyük fakat çok parlak gözüken Mars gezegenini ablamın evinden seyretmek nasip oldu.
Mars'ı bir daha çıplak gözle seyretmek kim bilir nerede ve nasıl nasip olacak?
2 yorum:
Selma teyze , yazının sonunda belirtmişsiniz Mars'ı bir daha görmek kim bilir nerde nasip olacak diye. Yanlış hatırlamıyorsam Mars bir daha Dünya'ya o kadar yakın derece yakınlaştığında takvimler 2287 yılını gösterecekmiş :) Ben o kadar yaşayacağımı ümit etmiyorum doğrusu :)
eymenciğim yani diyorsun ki ben o kadar yaşayamıyorsam sen neleri hayal ediyorsun..
haklısın..
sevgiler..(:
Yorum Gönder