11 Şubat 2012 Cumartesi

KARBONHİDRATLARIN CAZİBESİ


Pazar sabahı erkenden kızımı dershaneye bıraktım. Dönüş yolumda  simit almak için Komşu Fırına uğradım. Arabamı özellikle  uzağa park ettim ki biraz yürüyeyim. Güneşli olmasına rağmen buz gibi bir hava yüzüme çarptı. 
Komşu Fırının sırasında bir sürü yiyecek, içecek dükkanı  bomboşken burada bu saatte insanlar kuyruğa girmişlerdi. Çocuklara normal kendime ise tahıllı simit aldım. Bazı aileler üzerlerinde kayak kıyafetleri ile dışarıda oturmuş kahvaltı yapıyorlardı. Herhalde günü birlik Kartepe'ye gidiyor olmalılar. Kartepe günlerimizi özlemle hatırladım.
Sabah erkenden kalkmışlar, ne güzel. Soğuk havayı karşılayabilmek için karbonhidrattan destek alıyorlar. 

Dönüş yolunda aldığım simitlerin kokusu bütün arabaya yayılmıştı. Sapanca'da sabahları simitçi çocukların bağırışları geldi aklıma. Simit'in, poğaçanın, üzerinden dumanı çıkan ekmeğin görüntüsü bile mutluluk veriyor insana. 
Bize mutluluk veren her şeyin zararlı olması ne kadar ironik. 
Sebze yerken mutlu olan birine hiç rastlamadım. En iyi tahminle sebzeyi yerken şöyle düşünüyor insan; "Bu ıspanağı yediğim iyi oldu. Bağırsaklarım düzene girecek. Midem rahat bir sindirim yapacak, kendimi hafif hissedeceğim." 
Yoksa; "Ay! ne kadar güzel bir tadı var, adeta damağımda eridi." diyen olmaz. Ama çikolatalı kruvasanın bir parçası bile henüz midemize inmeden dudaklarımıza mutlu bir gülümseme kondurabilir. Ispanak için mantık yürüten beyin o anda çılgınlar gibidir ve sadece şöyle der; "İşte bu, mutlusun.."
Elimde Komşu fırın poşetiyle eve geldim. şarkılar mırıldanarak çay suyunu koydum.
Mutluyum.

Hiç yorum yok: