Galiba orta yolu bulamıyoruz. Daha on gün önce;"Ay ne güzel kar yağıyor." sözleri "Yine mi yağacak yaa" şikayetlerine dönüştü. Şubat ayındayız, hava 17 derece olsa saçma olmaz mıydı? Odunu kömürü olmayanlar kışı çıkartamama derdindeyken, evini doğalgaz ile ısıtanlar; "Ya Rusya doğalgazı keserse" diye dert ediyorlar. Yani anlayacağınız kar havasından ekonomik durumu olan da memnun değil durumu olmayan da. Çocukluğumun Sapanca'sında kar yağdıysa bilirdik ki tel dolaplarımızda çuvalla un, tarhana, turşu, pekmez, ev yapımı makarna, yazın tarladan toplanıp kurutulmuş fasulye, mısır bolca bulunur, kışlık odunlar yazın sonuna doğru zaten istif edilmiş olurdu. Aynı karınca misali rahat bir kış geçirirdik kuzine sobaların başlarında. Şimdi Ağustos böceği misali günü gününe yaşadığımız için biraz kar yağdığında marketleri talan etmemiz bu yüzden olsa gerek.
Sabah evlerin çatılarının karla kaplı olduğunu görünce Beyefendi'nin yüzü asıldı. Akşama eve vaktinden gelmek gerek diye düşünmüş olmalı. İstanbul'da bir semtte kar yağarken başka bir semtte güneş açtığını bildiğimizden bir kaç saat sonra ne olacağını tahmin etmek gibi bir şansımız da yok.
Evdekiler kimi okula kimi işe olmak üzere"Ya Allah" diyerek düştüler yollara. Ben de tavşanımız popi ile baş başa kaldım. Şöyle bir bakıştık. Çocukların yanında sevmiyorum ya pek. Yoksa benden biraz yüz bulduklarında evin her yerine götürecekler. Niyetimi biliyor mu nedir çocuklar varken yanıma gelmiyor. Yalnız kalınca gözünü dikip acıklı bir halde yüzüme bakıyor, kıyamıyorum; biraz başını okşamak için eğildiğimde hemen oturup kendini sevdiriyor.
Ben bu hayvanı sevmeye mi başladım ne?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder