2 Eylül 2011 Cuma

BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN


Gece davulcunun sesiyle uyandım. 
"Mustafa amcaa... Metin abii.." diye sesleneceklerini sandım bir an. Oysa  yeni nesil davulcuların değil büyük babamı, abimi bile hatırladığını sanmıyorum.
Sigara böreği, sütlaç, köfte, çorba, pilav.. Annem yine abartmış ama itiraz etmek ne mümkün. Beğenmez gözlerle yüzüme bakıp söyleniyor; "Bu diyet de neyin nesi? Yüzün kaşık kadar kalmış."
Ablam midesinden rahatsız olduğu için oruç tutamıyor. Ama annemin gözünden düşmüş gibi. Ona göre ölsen de oruç tutacaksın. Allahtan iki gün sonra Bayram oldu da ablam annemin konuşmalarından kurtuldu. 
Her yıl olduğu gibi bu yıl da evimizin hemen önündeki belediye hoparlöründen  ölüm, bayramlaşma, yanlış yere park eden arabaların uyarıları da dahil olmak üzere bütün duyuruları son perdeden dinledik. Biz iki kardeş direğe tırmanıp hoparlörü bozma planlarımızı  bu yıl da dillendirdik ama cesaret edemedik. Hele bayramın ilk günü o kadar anons oldu ki bayramlaşmaya gelenlerle doğru dürüst konuşmamız mümkün olmadı. Bayram mesajları belediye başkanı ile başladı, diğer parti ileri gelenleri, il milletvekilleri, eski dönem milletvekilleri,  ile devam etti. 

Annem mahallenin ve ailenin en yaşlısı olarak gördüğü ilgiden mutlu oldu ama "Bahriye teyze biraz kilo almışsın." diyenlere bozularak "Bir şey de yediğim yok." diyerek cevap verdi.
Kırkpınar sahili sadece Sapanca ve yöresinden değil, İstanbul'dan günübirlik gelenlerle de doldu taştı. Kırkpınar'da sahile inen İpek Yolu gençlerin akınına uğramış, yol boyunca uzanan kafelerden müzik ve kahkaha sesleri sokaklara taştı.
Ramazan boyunca oruç tutanlar bayramda yemek işini fazla kaçırmış olmalılar ki kalp spazmı geçirenler, mide rahatsızlığı çekenlerden dolayı ambulanslar tam mesai çalıştı. Bayramlaşmaya gelenlerin bir kısmı bu vesile ile  düğün, sünnet davetiyelerini de   akrabalara dağıttılar. "Gelmezsen küserim." uyarıları yapıldı. Gideceğiz mecburen.
Bayram boyunca günlerimizi balkondaki iki kanepeden birini kapma telaşıyla geçirdik. Kimsenin gelmediği zamanlarda annemle kanepede uzanıp dışarıdan gelen seslerin mırıltısında kısa şekerlemeler yaptık. Ablam ise "Terapi yapıyorum" dediği  yün ile kendisine yelek örmeye başlıyor ama her dafasında beğenmeyip söküyordu. Onun bu "Terapi" uğraşı annemin sinirlerini gerdi, söylendi;
"Söktün, ördün, tekrar söktün yine örüyorsun. Yeter artık ayy bayılıcem şimdi!"



1 yorum:

Adsız dedi ki...

bir sapanca serüveni anca bu kadar güzel anlatılabilirdi t.k