12 Aralık 2010 Pazar

ÇELİK MANOLYALAR


Şölen bize iki bilet almış. "Annem de sen de birer çelik manolyasınız." diyerek.
Altı yaşında bıcır bıcır bir çocukken tanıdım. Üniversiteyi bitirdi, evlendi. Hatta tanıdığım en güzel gelin oldu.
Mutlu bir evliliği var Allah bozmasın.
Biz iki arkadaş Akatlar Kültür Merkezinde buluştuk.
Seyircilerin yüzde doksanı kadın ve yaş ortalaması 40. 


Tiyatro başladığında hatırladım ki ben bu oyunun yıllar önce filmini izlemişim. Julia Roberts'i hatırlıyorum, bir de giydiği sevimli  kıyafetleri. Film sadece kuaför salonunda geçtiği için tiyatroya uyarlaması kolay olmuş. 
Oyun dünyada en çok sahnelenen oyunlar arasında ilk sıralardaymış.
Avrupa Yakasının Fatoş'u Şenay Gürler  çekici, sevimli kuaförü canlandırıyor. 80'li yıllarda Amerika'nın bir kasabasında kuaför dükkanı işleten bir kadın ile müşterilerinin hikayesi anlatılıyor. 
Oyunda hiç erkek yok.  Suna Keskin kasabanın ölen Belediye Başkanının karısını canlandırıyor.
Böbrek yetmezliği yüzünden çocuk doğurması sakıncalı olan genç bir kadın her şeye rağmen doğurur. Böbrekleri iflas ettiği için annesinin böbreğini alması gerekecektir.
Julia Roberts'in canlandırdığı böbrek hastası  genç kadını bu kez tiyatronun yeni yeteneklerinden Nilay Duru çok güzel canlandırmış.
Oyunda bazı konuşmaların  Türk kadını ile yakından uzaktan alakası yok ama bir sahnede kuaförün söylediği sözler çok tanıdık geldi.
"Eşimi 15 senedir akşamları televizyonun karşısından kaldıramıyorum. İlk kez geçen akşam ' Hadi kalk bir yere gidelim.' dedi. Ben de 15 yıldır ilk kez televizyondan daha değerli olduğumu hissettim."

3 yorum:

Adsız dedi ki...

Çelik manolya, olmaz.
Manolya çelik olmaz.
Olursa manolya olmaz.
Çelikten manolya olmaz.
Olursa çelik olmaz.
Ama kuvvetliyiz diyorsanız, güçlüyüz diyorsanız;
kabul.
Elinize sağlık.

lalin.askin dedi ki...

Hayatıma girdikleri ve hayatımda oldukları için Tanrı 'ya şükran duyduğum 2 harikulade bayana, Selma Balkaya ve Keriman Güllü 'ye ithaf ediyorum yazacaklarımı:

Kadınlığı, kadın olmayı, kadın olmanın ne kadar zor olsa da bir o kadar da güzel bir duygu olduğunu bana öğreten 2 kadın...Aynı anda herşey olabilen, herkes olabilen, herkesle ağlayıp, herkesle gülebilen, herkese yetebilen 2 kadın...2 anne, 2 dost, 2 insan gibi insan, 2 kadın gibi kadın onlar...Çelik kadar güçlü ve eğilmez, manolya kadar hassas ve kırılgan 2 kanatsız melek...Güldüklerinde gözlerinin içi güler, ağladıklarında yüreğinize iğne batırırlar sanki...Yaşadıkları her anın hakkını vermeye çalışan, hayata, insanlara inat her anın tadını çıkaran, yaşama sıkı sıkıya tutunan ve 1 karıncayı bile incitemezken evlatları uğruna dünyayı yerinden oynatabilen 2 kadın...Konuştuklarında yüreğinizden güvercinler uçuran sesleri sizi güneşli bir günde bir kıyı kasabasına götürürken, hüzünlendiklerinde uçuşan sonbahar yapraklarını hissedersiniz eteklerinizde...Siz 2 mükemmel kadın; sizi çok seviyorum...Hayatınızın bir parçası olma lütfunu bana ve tüm evlatlarınıza bağışladığınız için Tanrı 'ya ve size minnettarım...İyi ki varsınız...Daima olacaksınız...

Şölen...

selma dedi ki...

Ne diyebilirim.
Utandım, sevindim, mutlu oldum.
Teşekkür ederim.