3 Haziran 2010 Perşembe

SATIYORUM.. SAAATTIM..


İngiliz'lerin BBC Prime kanalında bir program var. İngiliz aileler sunucuyu evlerine çağırıyorlar. Programı sunan adam evin altını üstüne getirerek ne kadar garip şekilsiz obje varsa onları topluyor.
Sonra bu objelerin çok değerli olduğunu aileye inandırıyor. İngiltere de sıkça görülen müzayedelerden birinde bunlar yüksek fiyatlara satılıyor.
Tavan arasında bulunmuş bir biblo türk parası ile 1000-1500 liradan alıcı bulabiliyor.
Programın sunucusu, eline küçük bir tahta kutu almış, evirip çevirip öyle bir anlatıyor ki yarım yamalak ingilizcem ile ben bile gaza geldim. Yakınlarda olsa telefon edip "Aman sakın kimselere vermeyin. Neyse parası ben alacağım"  diyeceğim. Adamın anlatışından o kutuya olsa olsa II.Elizabeth kraliçelik Mührünü koyuyordur diye düşünüyor insan.
Gittikleri müzayede de ailenin kızıl saçlı ergenleri çok heyecanlı. Belli ki kendilerine düşecek pay ile Picadili circus'da içip içip sarhoş olacaklar.
Allah ingilizlere akıl fikir versin de diyemiyorum.
  "Güneşi Hiç batmayan Ülkenin adamlarından daha mı iyi bileceğim.

 ...
Annem ile seyrettiğimiz filmde oyuncu açık arttırmada yanlışlıkla el kaldırdı ve pahalı bir tablo üzerine kaldı. 
-Çok ilgimi çekmesine rağmen bir kez bile müzayedeye gidemedim dedim.
Annem elindeki örgüden başını kaldırmadan beni hayrete düşüren sözü söyledi.
-Seni 1.5 yaşındayken götürmüştüm açık arttırmaya.. Hem de Hiton Otelde..
Hayda..
Sapanca - İstanbul- Hilton
Annem ben yaşadığım sürece beni hayretler içinde bırakmaya devam edecek.
"Bizim burada beğenmeyip plastikle değiştirdiğimiz sürahiler, kazanlar orada dünyanın parasına satılıyordu." diyor.
..
Bebek iken yanağımda büyüyen ben yüzünden Cerrahpaşa hastanesine geliyormuşum demiştim ya. Halamlarda kalırken annem bir defasında İstanbul'da yaşayan başka bir akrabamızı ziyaret etmek istemiş. O akrabamız Hilton Otel'de çalıştığı için İş yerine gitmek gerekmiş.
( Hilton deyince hemen aklınıza Müdür falan gelmesin. Müzayedede görev verildiğine göre memurdu herhalde.)
Polis olan eniştem annem ile ikimizi Hilton'a bırakmış. Ziyaretine gittiğimiz akraba annemle beni bir salona almış. Mesai saatinin bitmesine az kaldığı için onu beklemişiz. Annemin akrabası salonda yapılan müzayedede satılacak  eserleri tutarak alıcıya gösteriyormuş.
Şimdi gözünüzün önüne arka sıralarda kucağında çocukla oturan köylü kadını gelmesin.
Annemin izin vermeyeceğini bildiğim için o zamanki kıyafetleriyle çekilmiş bir resmini buraya koyamıyorum ama Vakko eşarpları, kaşe, ekose dar eteklerin üzerine ipek bluzlar giyerdi. Hatta benim asla cesaret edemeyeceğim leopar desenli pardösüyü ilk annemde gördüğümü söyleyebilirim.
46 yıl önce Müzayede maceram olmuş, 23 yıldır İstanbul'da olmama rağmen  gitmek nasip olmamış.
..
Aslında bundan 5 yıl önce rahmetli eşimin akıllara durgunluk verecek müzayede deneyiminden sonra böyle bir isteyim de kalmadı.
Semtimizde Emlak Bankasının yaptığı villalar açık arttırma usulü satışa çıkmıştı. Bir hafta sonu eşim " Hele bir bakayım evler kaça satılıyor." diye gitti. 
"Villa aldım" diye geldi.
Zaten bir villada oturuyorduk. İkinci bir villa alacak paramız yoktu.
 Bir evimiz varken, emlak işinden de anlamazken neden bu evi aldın diye sorduğumda verdiği cevap "Pes" dedirten cinstendi.
"Bu evi almak için öyle bir çekişme oldu ki en yüksek fiyatı ben verdim herkes çekildi."
Sadece kaporasını verdiğimiz o evi alamadık. Dediğim gibi o kadar paramız yoktu. Satamadık piyasa durgundu..
Yanan kaporamızla son model yerli bir araba alabilirdik.
Şimdi bir müzayedeye gitsem kafamı kaşımak için bile olsa elimi kaldırmam herhalde..

Hiç yorum yok: