5 Temmuz 2011 Salı

ZEYBEK


Daha önceki yazılarımdan birinde de bahsettiğim gibi Obsesif bir ablam var. Aklınıza gelebilecek, bir çok konuda takıntılı.
Sabah yürüyüşlerimiz sırasında yerdeki bir pisliğe, kenardaki çöpe, etrafımızdan geçen kedi ve köpeğe basmamak için zeybek oyunu oynuyormuş gibi elimizi ayağımızı şekilden şekle soktuk. 
- Bu ne ya Zeybek gibi hoplayarak yürüyoruz. diyerek şikayet ediyorum. Oda bana Zeybek oyunu hakkında bir hikaye anlatıyor.
"Kurtuluş savaşı sırasında düşmanı denize döken ordumuz kaçan düşmanın ardından onların korkudan altlarına pislediklerini, bu yüzden kahraman askerimizin bu pisliklere basmamak için hoplaya zıplaya ilerlemesiyle zeybek oyunu ortaya çıkmış." diyor. İnansam mı inanmasam mı bilemiyorum. 
Ben de ona Atatürk'ün ünlü spor adamı Selim Sırrı Tarcan ve bir kız öğrencinin Zeybek oyununu izledikten sonra söylediği; Artık Avrupalılara bizim de mükemmel bir dansımız var diyebiliriz." dediğini anlatıyorum.
 "Bir taraftan  Osmanlı jandarması ile diğer taraftan Yunan askeri ile savaşan Zeybekler uzun süre siperlerinden çıkamadığı için etrafa kaka yaparlarmış. Bir süre sonra basacak yer kalmayınca; Oraya değmeyeyim, buraya değmeyeyim, ayağım kaydı, dizim yere geldi derken bu oyunu bulmuşlar." diye devam ediyor ablam. 

Aslında Zeybek oyununun bir erkeğe yakışan en güzel oyun olduğunu, Atatürk'ün Zeybek oynarken çekilen resminin onun en güzel resimlerinden biri olduğunu, efelerin dağlarda yürürken yaptığı hareketlerden ortaya çıkmış bir dans türü olduğunu ikimizde bildiğimiz halde Zeybek oyununun farklı hikayelerini anlatmak ikimizin de hoşuna gidiyor. Yol çabucak bitiyor.
Bu yazıyı yazarken aklıma gelip ablama söylemediğim Temel'in bir sözünü hatırlıyorum.
Temel Zeybek için şöyle demiş; "Haçan o kadar düşünseydum ben da oynardum"

1 yorum:

Adsız dedi ki...

FATMA ABLA BU BAŞKA YORUM BEKLEMEK İMKANSIZ T.K