29 Temmuz 2016 Cuma

PARİS'TE 5 GÜN ( CHAMPS ELYSEES - LAFAYETTE - MONTMARTE TEPESİ)


Paris'teki son günümüzde Şanzelize (Champs Elysees) caddesini gezeceğiz, Galeries Lafayette'de çanta fiyatlarının en uygunu 10 bin liradan başlayan mağazalar önünde sıra bekleyen Japon turistleri hayretle izleyeceğiz, Montmart tepesinde şehri kuş bakışı seyredip bu günleri yaşadığımıza şükredeceğiz.
Galeries Lafayette 1896 yılından beri mağaza olarak hizmet veriyor. Mağazanın Berlin ve New York şubeleri de sonraki yıllarda açılmış. Menhattan'da  Trump Tover'ın içindeki mağaza daha sonra kapanmış.
Mağazanın girişinde  kulaklarında cihazlarıyla iki görevli sizi karşılıyor. Çantanızı şöyle bir yokluyorlar. Görevlilerin bakışları: "Bunlar buradan bir şey almaz" der gibi. Gerçekten de bir şey almayı düşünmüyoruz. Çünkü yine buradan takip ettiğim bir Blogger'ın ucuz diye önerdiği parfüm ve çanta mağazasına gitmiştik bir gün önce. Bizim ucuzluk anlayışımız ile onunki arasında tereddütte düşmüştük. 

Galeries Lafayette 10 katlı, tarz olarak opera binalarına benzeyen bir yapı. Bütün katlar ortadaki boşluğa bakıyor, loca tarzı çıkıntıları var, etraf o kadar güzel ışıklandırılmış ve dizayn edilmiş ki hiç bir şey almasanız bile gezmek müthiş keyifli.
Bizim gittiğimiz hafta yılın ilk indirimi olduğu için fiyatlar henüz %50 bile değildi. Asyalı turist çoğunluğuna ve marka mağazaların önündeki sıraya bakılırsa ikinci indirime bir şey kalmayacak gibi görünüyordu. Mağazadaki müşteri popülasyonun durumu aynen şu vaziyette: Buradan çıkıp ya görümcesinin düğününe gidecek, ya da şık bir öğle yemeğine katılacak. Bilemedin altın gününe katılacak. Çok şıklar kısaca...
Şöyle kendimizi bir süzdük. Spor ayakkabı ile sınıfta kaldıysak da üzerimizde düzgün kıyafetler olduğu için kurul kararıyla geçmişizdir diye düşünüyorum. Üstelik kızım uygun bir fiyata cüzdan buldu ve dışarıya çıkarken elimizdeki minicik poşetle o kadar vakur bir halimiz vardı ki, gören bütün mağazayı satın aldık, arkamızdan otelimize getirecekler diye düşünebilirdi.

Şanzelize ( Champs Elysees) Caddesi 1667 yılından itibaren genişletilerek bugünkü halini almış. 2 Kilometre uzunluğundaki caddenin bir ucu Concorde meydanına, diğer ucu da Zafer Takı'na uzanıyor. Caddenin etrafını ünlü markaların mağazaları ve kafeler süslüyor. Yıllar önce caddede  Paul Patisserie'de şahane çikolatalı ekmekler yemiştim. Bu sefer kruvasan ve İngiliz çayı denedik. Burada oturmaktan zevk alacağım sevdiğim kişiler geldi aklıma. Keşke mutlulukları ve güzellikleri bütün sevdiklerimizle paylaşabilsek.

Montmarte Tepesi,  Eyyfel'den sonra Paris'i tepeden gören ikinci yer. Buraya aynı zamanda Ressamlar Tepesi de deniliyor. Tepeye çıkmak için merdivenleri kullanabilirsiniz. Ya da bizim yaptığımız gibi teleferik ile çıkmak da mümkün. Tepenin sonunda Sacre Coeur Bazilikası bulunuyor. Kızım tarihi binalardan bıkmış olacak, içeriye girmedi fakat ben bir tane mum yakarak kızlarım ve eşim için afiyet diledim. Onlar iyi olursa ben zaten iyi olurum. Dışarıya çıktım, Paris'i gören geniş merdivenlerin başında oturup şehri seyrettim. Sokak çalgıcılarının bilmediğim bir tarzda ama içimi ısıtan müzikleri eşliğinde öylece oturdum.

 Kızım bu esnada telefonuyla ilgilendiği için aşağıya biraz inip onun resmini çektim, fark etmedi. Yeni nesil gençlerin ne düşündüğünü anlamak zor. Devir sanal ortamda iletişim devri, acaba bu zamanda onun yaşında olsaydım farklı mı olurdum? Sanmıyorum...
Acıkmış ve yorulmuştuk. Yurt dışı gezilerimin kabusu olan açlık ; "Ne yiyeceğiz?" sorusunu beraberinde getiriyordu ve ben yeni tatlara alışık olmadığım için mecburen Pizza, makarna, salata tarzı bir yemek bulmak için yola koyulduk.




27 Temmuz 2016 Çarşamba

PARİS'TE BEŞ GÜN ( LOUVRE - CONCORDE MEYDANI )


Paris gezimizin üçüncü gününe Louvre müzesini gezmekle başladık. Louvre müzesine giden her ölümlü gibi ilk tercihimiz Mona Lisa olacaktı. Müze 8.00 ile 18.00 saatleri arasında ziyarete açık. Salı günleri kapalı. 
15. Yüzyılda saray olarak yapılan bina Fransız ihtilalinden sonra müze olarak kullanılmaya başlanmış ve halen dünyada en çok ziyaret edilen sanat müzesi olma özelliğini taşıyor.
Biz piramitten içeriye girip yürüyen merdivenlerle zemin kattaki girişe yöneldiğimizde kızım, hoşnutsuz ama müze sevdalısı anneyi kırmamak için sabır gösteren fedakar evlat pozlarında benimle anlaşmaya çalışıyor.
"Çok uzun süre kalmayız değil mi?"

Bıraksa akşama kadar kalacağım, hatta ertesi gün, daha ertesi gün yine geleceğim ama ona duygularımı belli etmeden; "Hımmm"diye onayladım.
Devasa koridorlar Mısır, Grek, Roma, Mezopotamya salonlarına açılıyor. Hepsini belli bir süre içinde ve kızımı  sıkmadan yapmak istediğim için bazı bölümleri es geçerek resim galerilerinin bulunduğu kısma ilerliyoruz.
2003 yılında Louvre müzesini ziyaret ettiğimde Dan Brown'nın Da Vinci Şifresi kitabı yüzünden Mona Lisa tablosu yoğun bir ziyaretçi akınına uğramış ve belli bir sayıdan sonra ziyaretçi kabul edilmiyordu. Böylece benim de görme şansım olmamıştı. Şimdi bir heves tabloyu aramaya koyulduk. 
Aslında koridorların başında oklarla tablonun bulunduğu yer gösteriliyor fakat o kadar kalabalık ve o kadar çok koridor var ki bir bulmak zor. Salonları dolaşırken bir salonda duvardan duvara devasa büyüklükte masa ve etrafında oturan insanları betimleyen bir resim dikkatimi çekti. 

Büyüklüğü karşısında şaşkınlığımı gizleyemedim.Önünde bir müddet durup seyrettim. Sonra tekrar Mona Lisa'yı aramaya çıktık. Baktık olmayacak bir görevliye sorduk. Görevli bize biraz önce çıktığımız salonu gösteriyor. Biz kocaman resme bakarken tam arkamızdaki duvarda, baktığımız resmin onda biri boyutlarında Mona Lisa bize sırıtmakta. Yanına Yaklaşmak mümkün değil. Çoğunluğu Asyalı turistlerden oluşan müthiş bir kalabalık camekan içine muhafaza edilmiş Da Vinci'nin ölümsüz eserine bakıyor, resim çekiyorlar. Biz kusur mu kalalım? Aralardan geçerek tablonun önüne kadar varabildim ve kızıma bu resmi çektirdim. Başım göğe erdi.

Müzeden çıktığımızda hafif bir yağmur karşıladı bizi, kaçışan insanlara inat hiç istifimizi bozmadık. Buraya yakın olduğu için Concorde meydanına gideceğiz. 
Paris'te büyüklü küçüklü bir sürü meydan var, bunların en büyük ve ünlü olanı Concorde Meydanı. 

Concorde Meydanının ünü 1789 Fransız Devriminden sonra Fransa Kralı XVI. Louis'in ve eşi Marie - Antoniette'nin burada giyotin ile idam edilmeleri yüzünden. Bu idamların ve Devrimin anısına meydanın ortasına Mısır'dan getirilen Dikilitaş yerleştirilmiş. 1900 yılında devasa bir dönme dolap yapılmış ve hala faaliyette. Biz meydana ulaştığımızda  hayal kırıklığı yaşamadım desen yalan olur. Meydanın bir kısmı barikatlarla kapatılmış, bir kısmı yol çalışmalarından dolayı girilmez durumdaydı. Yine de meydanı baştan başa geçmeyi başardık. 
Adımsayarımız 10 km. yürüdüğümüzü söylüyordu ve biz iyice yorulmuştuk. 




26 Temmuz 2016 Salı

PARİS'TE 5 GÜN (DİSNEYLAND)


Paris gezimizin ikinci gününde Disneyland var.  Biletler için orada sıraya girmeyelim diye gitmeden bir hafta önce biletlerimizi Disneyland'ın sitesinden alarak çıktısını yanımıza götürdük. 
Paris'ten  Disneylan'da gitmek için RER A trenine binmek ve Marne La Valle durağında inmek gerekiyor. Yol yaklaşık 40 dakika, tren iki katlı ve ferah. Yol boyunca alabildiğince uzanan yemyeşil düzenli tarlalardan, küçük küçük bahçeli evlerin sıralandığı banliyölerden geçtik. 

Trenden inince kalabalığı takip ettiğimizde bir masal şehri çıktı karşımıza. Yol boyunca asık bir yüz ifadesiyle telefondan başını kaldırmayan kızımın yüzü aydınlandı.  Üniversitede okumasının ne önemi var. Küçük bir çocuk heyecanı ile gülmeye başladı. Gülmek geçicidir derle ya! ikimiz de gün boyunca ağzımız kulaklarımızda oradan oraya koşuşturup durduk. 

Disneyland iki ana parktan oluşuyor. Biri Disneyland Park, diğeri Walt Disney Studios. 2002 yılında Amerika'daki Disneyland'a gittiğim için burası nispeten daha küçük geldi, fakat büyük küçük her yaşta insanın sıkılmadan vakit geçirebileceği aktiviteler mevcuttu. Özellikle Korku Evi ( Phantom Manors) ve  Prates Of  The Caribbean pek hoşumuza gitti. Space Mountain tadilattaydı; bir kaç yer de öyle.

 Cadde boyunca  sıralanan oyuncak görünümündeki evlerin bir kısmı hediyelik mağazalar, bir kısmı da restoranlardan oluşuyordu. Harry Potter Kılıcı, Star Wars kılıcı, Pamuk Prenses elbisesi, Kayıp Balık Nemo oyuncakları, anahtarlıklar, kupalar, şekerlemeler aklınıza ne geliyorsa hepsi mevcuttu bu mağazalarda. Doğal olarak  çok pahalıydı. Kızım buranın anısına bir tane anahtarlık aldı. 
Buket Uzuner Yolda isimli  kitabında şöyle yazmış;"Kendimi bildim bileli en iyi hissettiğim ruh durumum hep yolda olmuştur." Bu söz beni o kadar iyi anlatıyor ki, yarım asrı devirmeme rağmen Disneylan'da dolaşırken kızım zaman zaman "Anne lütfen biraz yavaş" diyerek uyarmak zorunda kaldı. Bu gençleri de hiç anlamıyorum. İnsanlar sonsuza dek yaşamıyorlar, aslında o kadar kısa ki ömrümüz, ağırdan almamak lazım...

Gün içinde bir iki kez yağmur yağdı fakat uzun sürmedi. Akşam 18.30 da Disneyland ritüeli olan masal kahramanlarının geçişlerini izlemek  için ziyaretçiler ana caddenin etrafında doluştular. Filmlerini izlediğimiz Disney kahramanlarının kostümlerini giymiş oyuncular müzik eşliğinde, kimi bir arabanın üzerinde, kimi dans eşliğinde  ziyaretçileri selamlayarak geçişlerini tamamladılar. 
Dönüş trenine doğru giderken kızım yine telefonuna gömülmüştü bile...
...


25 Temmuz 2016 Pazartesi

PARİS'TE 5 GÜN


Yola çıkmadan önce ayrıntılı bir plan yaptık.
Uçuş için Air France'i tercih etmiştik, çünkü biletleri 1 ay önceden ve Ramazan ayına denk gelecek şekilde aldığımız halde diğer hava yolları çok daha pahalıydı.
Aslında 13 yıl önce Paris'e gitmiş üç gün kalmıştım. Bir Avrupa şehrine gidecek olsam tekrar Paris'e gitmez, mesela Roma'ya, Venedik'e gitmeyi tercih ederdim. Küçük kızım Fransızca Uluslararası ilişkiler hazırlık okuyor. 
Sınavlarda birinci olunca Beyefendi ona bir jest yapmak istedi. Ben de kızıma arkadaş oldum.
Niyetimiz hiç İngilizce konuşmamak ve kızımın Fransızcası ile 5 gün geçirmek.
Başta da yazdığım gibi 5 günlük planımızı yaptık. Paris hakkında öneriler yazan Bloggerlardan, seyahat yazarlarının deneyimlerinden,büyük kızım ve damadımın da fikirlerinden yararlandık.

Kaldığımız otel Jacques Bonsergent metro durağına yakın Garden Saint Martin  küçük tertemiz bir oteldi.
Dört ayrı gün için ilk gün planımızı şöyle gerçekleştirdik:
Eyfel Kulesi - Sen Nehri - Notre Dame Kilisesi.
Eyfel Kulesi her zamanki gibi turistlerin akınına uğramıştı. Fakat bu sefer hatırladığımdan daha fazla güvenlik kontrolü vardı. Hatta bebek arabası ile gelen bir çiftin bebeklerine  aldıkları minik su şişesini bile çöpe attırdılar. Bunda da hem Euro 2016'nın ülkelerinde yapılıyor olmasının verdiği güvenlik gerekçesi, hem de artan terör olayları çok sıkı denetimi gerektirmiş. 

Aslında 300 metre olan kulede televizyon vericileri de bulunduğu için daha yüksek görünüyor. Mimarı olan Staphen Sauvestre yerine kulenin tasarımcısı Gustave Eiffel'in adıyla anılması da ilginç. Önceleri bizim boğaz köprülerinde olduğu gibi intihar olayları oluyormuş Bunun önüne geçmek için demir teller koymuşlar. Asansörlerle üst kata çıkıp şehri 360 derece seyrederken gökdelenleri aradı gözlerim. Eski şehirde göze çarpan yeni bir bina yoktu ve kıvrıla kıvrıla giden Sen nehrinin etrafında devasa çatılarıyla tarihi binalar muhteşem görünüyordu.

Paris şehrini ortadan ikiye ayıran Sen Nehri turistlik açıdan oldukça önemli bir yer. Nehrin Paris sınırları içindeki bölgesinde 37 tane köprü bulunuyor. Kızım nehir turu esnasında renginin hiç de güzel olmadığını bulanık olduğunu söylese de nehir boyunca hiç bir koku hissetmedik. Nehir turu yaptığımız turistlik teknede İngilizce ve Fransızca olmak üzere iki dilde geçtiğimiz yerler hakkında bilgiler verdiler.

Notre Dame Kilisesi'ni görünce hemen aklıma Quasimodo'nun çingene Esmeralda'ya olan aşkı ve o ünlü repliği geldi: "Bana su verdi..." Oysa bize kimse su vermemişti ve eğer hava olsun diye Evian içerseniz yarım litrelik suyun fiyatı 2.5 Euro'ydu. Kilise aklımda daha heybetli ve daha karanlık kalmıştı fakat geçen yıl Münih'deki  katedrali gördükten sonra sanırım burası daha makul büyüklükteydi.

Yukarıda yazdığım üç yeri aynı güne anca sığdırdık. Yorulduğumuz yerlerde mola verip kahvemizi içtik. Bu arada telefonlarımızdaki adım sayarımızın yazdığına göre her gün ortalama 10 km. yürüdük.
İkinci gün Paris planı yarına...