1 Mayıs 2012 Salı

HAVA GÜZELDİ, İSTANBUL BİZİ ÇAĞIRIYORDU


1 Mayıs İşçi Bayramı dolayısı ile resmi tatil ilan edilince Beyefendi'de işe gitmedi. Her zaman olduğu gibi bayram, seyran, hafta sonu bizim için fark etmiyor en geç 8 gibi kalkıyoruz. Bu sefer de 7.30'da kahvaltımızı yapıp, kızlar uyurken evden çıktık.
Mart ayının ilk günü Ayın Biri Kilisesine gitmiş, burada da paylaşmıştım sizlerle. Üç kez gitmek lazım diye bir inanış var, bu yüzden ilk rotamız orası. Taksim'e giden bazı yollar kapalı diye bir duyum almamıza rağmen Unkapanı'na kadar kalabalık bir trafikle karşılaşmadık. İMÇ bloklarının arkasında bir sokağa arabamızı park edip kiliseye gittik. Saat çok erken olduğu için ilk gittiğim gibi kalabalık değildi. Yine rahip'in önünde sıra olmuştu insanlar, mum yakıp dilek diliyorlardı. Ben de iki mum aldım ama Beyefendi pek itibar etmedi. İş yeri denetlemeye gelmiş vergi müfettişleri gibi sağa sola bakıyor. Bir de tatil günü takım elbise giymiş ki müfettişten farkı yok. Ben mumları dikerken kafamı bir çevirdim ortada yok. Alt kata inen iki merdiven var, ben birinden indim içeriye baktım, hatta kutsal kabul edilen su ile ellerimi yıkadım yukarıya çıkarken; Allah allah nereye gitti demeye kalmadan aşağıyı iki dakikada gezmiş diğer merdivenlerden  yukarıya çıkıyor. Neyse kiliseden çıktık arabamızın bulunduğu istikamete değil de Eminönü'ne doğru yürümeye başladık.

Tahtakale civarında önümüze Rüstem Paşa camii çıktı. Kanuni Sultan Süleyman'ın damadı ve kızı Mihrimah Sultan'ın kocası Damat Rüstem Paşa için Mimar Sinan'a yaptırılan çinileriyle ünlü caminin bir özelliği var, caminin bahçesi üst katta. Altta dükkanlar var. Bu arada Mimar Sinan'ın Mihrimah Sultan'a aşıkken onun kocası için Cami yapması da hüzünlü bir hikaye konusu olsa gerek.
Sonra Kapalıçarşı'ya gittik, oradan çıkıp Süleymaniye Camiinin bulunduğu meydandaki meşhur Alibaba kanaat lokantasında  fasulye ve pilav yedik. Uzun zamandır yediğim en güzel kuru fasulyeydi diyebilirim. Her zamanki gibi restoran turist kaynıyordu. Burayı İstanbul'da oturan kaç kişi biliyor acaba diye merak etmedim değil.
Tam o sırada öğlen ezanı okunduğu için Beyefendi hazır Süleymaniye Camiine gelmişken namaz kılmak istedi. Abdest alıp camiye girdi. Ben de caminin avlusunda bir bankta oturup etrafı seyretmeye başladım. Camiinin iki kapısı var kapının girişinde bir görevli yabancı turistlere içeride ibadet yapılıyor o yüzden bir saat kapalı dedi. Bizim türklerden bir adam görevlinin başka dinden insanların ibadet sırasında içeriye girmelerini engellemek için söylediği sözleri anlamayıp görevliye yaklaştı saf saf sordu;
"Cami kapalı mı abi?"
Görevli sinirlendi: "Kapalı mı derken?"
Etraftaki Türkler gülmeye başladı.
Bu sırada namaz bitti, cemaat çıkmaya başladı, Beyefendi ortada yok. "Herhalde gaza geldi camiyi güzel buldu kazaları da kılıyor." diye düşünüyorum, biraz daha bekliyorum ki hala ortada yok. Ayakkabılarımı çıkarttım, bir poşete koyarak boynumdaki şalı başıma geçirdim camiye girdim. Allah allah adam yok. Diğer kapıdan dışarıya çıktım. Baktım ki bahçenin bir ucunda çekik gözlü bir çiftle muhabbet ediyor. Bana el salladı beni Japonlarla tanıştırdı. "Merhaba, tanıştığımıza memnun oldum" gibi bildiğim bir iki japonca da aklımdan uçup gitti. İngilizce bir iki kelime söyledim. Bir yerden okuduğuma göre japonların %90'ı ingilizce bilir, konuşurmuş ama konuştuklarını pek kimse anlamazmış.
Beyefendi Japon çiftle biraz konuştuktan sonra onlar da bizi sevmiş olmalılar ki resimlerimizi çektiler. Biz de altta mı kalacağız çantadan kocaman bir Canon çıkartıp onları resimlerini çektik. Kendi markalarıyla onlara misilleme yaptık. Yakınlarda eskiden medrese olan şimdi çay bahçesi haline getirilmiş şirin bir yerde çay ve türk kahvesi ikram ettik. Beyefendi de bol bol Japonca pratik yaptı. Ben de son derece Fransız bir halde gülerek kafa salladım. Japonları orada bırakıp arabamızın bulunduğu yere geldik. Bu arada gittiğimiz yerler dolayısı ile kocaman bir daire çizmiş olduk. Ayaklarımız ağırmıştı ama neşemiz yerindeydi.
Evimize dönerken arabanın MP3 çalarında karadeniz türküleri çalıyordu.
Oy benim sevdiceğim de olur mu böyle keder,
O sürmene yaylası 15 doktora bedel
...

3 yorum:

Uyuşuk Hayalperest dedi ki...

Güzel bir gün olmuş.
Bu arada size bir ödül vermek isterim. Kabul etmemekten öte, bilmenizi isterim sadece. :)

selma dedi ki...

Ödülünüzü memnuniyetle kabul ediyor ve teşekkürlerimi sunuyorum.
Sevgiler..:)

Uyuşuk Hayalperest dedi ki...

Teşekkürler. (: